22 Ekim 2010 Cuma

Askerlik Günlerim :)

Başlığa şaşırmayın ! Kendimi şafak sayan bir asker gibi hissediyorum. Çalışmaya devam edemediğim için sürekli evdeyim. Benim gibi bir dk boş durmayı sevmeyen birisi için son derece sıkıcı bir durum olsa da, kızımın giderek kuvvetlenen ve sıklaşan tekmeleri sayesinde yalnızlık çekmiyorum :)

Gözünü açamayan, sürekli uyuklayan biri haline gelmedim çok şükür. Hatta geceleri bile zorlukla uykuya dalıyorum, uyanırsam da tekrar uyuyamıyorum. Buna geceyarısı 2'de, sıkmaya geçince 4.5 şiddetinde deprem yaratan 80 model çamaşır makinasını çalıştıran öküz ötesi komşumun katkısı da çok büyük tabi. Yine de sabahları çok neşeli uyanıyorum. Çünkü her yeni sabah, teskereye yaklaşmak demek.

Peynir, yumurta ve sıcak limonlu sudan oluşan kahvaltımı, zevk almasam da yiyorum. Her sabah yumurta yiyeceğimi ve hiç çay kahve içmeyeceğimi söyleyen biri olsaydı bir tarafımla gülerdim ona ama durum aynen böyle. Üstelik de canım istemiyor bile. Canım sadece ve sadece hamburger istiyor, ama katkı maddesi vs korkusundan yemiyorum. Kahvaltımız bitince, eşim o gün yapacağım yemeklerin malzemelerini hazırlıyor benim için. Sonra kızımla babamızı işe uğurlayıp yemek yapmaya başlıyoruz. Dengeli beslenme piramidi gibiyim maşallah, kızıma yarayacak yemekler yapıyorum hep :) Yemekler pişince, kızımla bıcı bıcı yapıp cici kız oluyoruz ve TV izlemeye başlıyoruz.

Hamilelik dönemini evde geçireceğimi anladığımda, biriken kitapları bitirebileceğimi ve uzun uzun okuyabileceğimi sanmıştım. Ama oturamadığım için ancak 20-25 dk okuyabiliyorum. Bu yüzden günlerimi malak gibi TV izleyerek geçiriyorum.

Sabahları Müge Anlı ile dedektiflik yapıyoruz. Öğle saatleri itibariyle evlendirme programlarına geçiş yapıyoruz. Akşam üzeri de Yemekteyiz'e takılıyoruz. Akşam babamız gelince, çok neşeleniyoruz. Kızım da tekmelerini sıklaştırıyor. Birlikte yemek yiyip sohbet ediyoruz, Ayşe'yi konuşuyoruz. Ona dair hayaller kuruyoruz. Yemek sonrası da sevdiğimiz dizileri izliyoruz.

Bu sezon favorimiz Öyle Bir Geçer Zaman Ki ve Behzat Ç. oldu. Salı geceleri Osman'ın hegemonyasında ve gözyaşlarıyla geçiyor. Zırıl zırıl ağlıyorum her bölümde. Yerim ben onu yaa, nasıl tatlı nasıl şirin birşey o. O Caroline yosmasına da fena gıcığım. Behzat Ç'ye gelince; yıllardır CSI serisini, Cold Case'i ve Without A Trace'i hatmetmiş biri olarak polisiyelere bayıldığım bir gerçek. Ama bu dizi gerçekten farklı. Kadro çok iyi, diyaloglar gerçekçi. Ailecek büyük hayranıyız, zevkle izliyoruz efenim :)

Günlerimiz böyle geçiyor işte. Haftasonları dışarıya çıkabiliyorum biraz biraz. Babasının parka götüreceği minik kızlar gibi heyecanla bekliyorum o anları :) Meğer insan aslında ne kadar çok şükredecek şeye sahipmiş. Çorabını giyebilmek, yan yatıp uyumak, sandalyede oturabilmek ... Tüm kısıtlamalara rağmen, Ayşe'yi beklemek harika bir duygu. Artık bakınca bile görülebilen hareketlerini izlemek, onun hayatımıza getirdiği mutluluğu yaşamak harika. Hele dedesinin Trabzon'dan gelirken getirdiği peştemalden yapılmış minik elbisesine bakmak acaip birşey. O şimdi bana olabilecek en yakın yerde. Kalbi bedenimin içinde atıyor. Yine de o kadar çok özlüyorum ki kızımı. Göbeğimi seve seve bir hal oldum :)

Şimdilik bu kadar olsun. Bizim mama saatimiz geldi :) Pai pai

9 Ekim 2010 Cumartesi

Yaramaz Bir Kelebek

O yaramaz kelebeğin adı Ayşe! Beş ay dört gündür bizimle yaşıyor. Şu anda ben bu satırları yazarken o yaramaz kelebeklik görevine devam ediyor, yani içimde kıpır kıpır hareket ediyor :)

Bu arada selamlar herkese. Bu hafta amniyo sonuçlarımızı aldık, çok şükür herhangi bir problem çıkmadı. Yaramaz kelebeğin genetik olarak da kız olduğunun belli olması babasını acaip mutlu etti :) Ultrasonda yanılma olabiliyormuş diye tasalanmıştı biraz. İkisinin arasındaki aşk şimdiden başladı bile. Sakin sakin dururken, eşim konuşmaya başladığında, Ayşe hanım da tekmelerine başlıyor. Kızım diye demiyorum, çok sıkı tekme atıyor kerata :)

Son bir aydır çok iyi hissediyorum. Öncesinde kendimi hasta gibi hissederken, bu son haftalarda nihayet hamileliğin güzelliğini yaşamaya başladım. Ayşe'nin hareketlerini hissetmeye başlamak sağladı bunu. Yaramaz kelebeğim ben ayakta olduğumda sakin duruyor ama yattığım anda hareketlerine başlıyor. Artık sürekli yatmak zorunda da değilim. Bir aydır yemek yapabiliyorum, ufak tefek işler yapabiliyorum, en güzeli de masada yemek yiyebiliyorum. Sıcak havalarda sürekli yatmamdan dolayı sırtımda çıkan yüzlerce kırmızı nokta da iyileşmeye yüz tuttu. Kısacası artık herşey yolunda diyebilirim.

Ayşe'nin odasını da seçtik internetten. Çilek'in Cici adlı koleksiyonunu beğendik. Hatta bugün vakit olursa gidip yerinde göreceğiz. Geçen hafta LCW'nin kız bebek reyonlarında kendimizi kaybetmemek için zor tuttuk :) O miniş elbiseler, etekler çok tatlıydı çok. Ama 7. aydan önce alışveriş yapılmaz diye bir gelenek varmış, o yüzden almadık birşey.

İşte böyle... Yaramaz kelebeğimiz hayatımızdaki yerini şimdiden aldı bile. Bu, muhteşem bir duyguymuş. Varlığıyla hem bana hem de eşime yepyeni bir heyecan ve yaşama sevinci kattı. İnsanın sanki yaşı sıfırlanıyor, hayata onunla birlikte yeniden başlayacakmış gibi hissediyor. Çocuk konusunda tereddüt duyanlar varsa, diyeceğim o ki, bu yaşadığınız hiçbir duyguya ve mutluluğa benzemeyecek.

Şimdilik bu kadar yazalım. Aslında yazmayı çok özledim ama aklım fikrim hep bebişte olduğu için üşeniyorum :) Görüşmek üzere, pai pai !