Fotoselle ilk tanışmam, vardiya mühendisi olarak çalışmaya başladığım ilk işyerimde olmuştu. Gecenin bir saatinde, Tasmanya Canavarından hallice bir makine operatörü (biz o zaman işçi diyorduk, iyiydi) bana gelip “makine arızaya geçipdurur, fotoserleri yimiş olabilir” demişti. Gece vakti ayakta olmaya, çalışmaya ve hatta karar almaya henüz alışmaya çalışan, gencecik, güzel (pehhh, konuyla ne alakaysa) bir mühendistim o zamanlar. Fotoser de ne ola diye düşünüp, bir yandan da üretimdeki aksamaya son verecek bir karar almaya çalışıyordum. İşte fotoselle o gece tatsız bir şekilde tanıştık. Kimbilir “otomatik kontrol” dersinin istisnasız sıkıntıdan patlatan hangi seansında hocamız anlatmıştı da ben kaçırmıştım. Yaaa görüyorsunuz dimi, “gerçek hayatta ne işimize yarayacak bu hocam” nidaları boşunaymışşş, meğersem bir geceyarısı, içeride sıcaklık 50-60 C iken bir eleman gelip, “fotoser”i taaa hayatımızın içine sokabilirmiş. Fotosel sorununu o gece bir şekilde çözmüştük. Bu aptal aletin, kendisini pek akıllı sansa da, kafasına bağlanan bir örtü ile evcilleştirilebilir olduğuna şahit olmuştum. Yok yok korkmayın, meseleyi türban sorununa bağlamayacağım. Şu saatte bana velev ki çağrışım yaptıracak bir konu en son istediğim şey olur. Evden uzak, cehenneme direk !
Sonraları fotosel hayatımıza iyiden iyiye yerleşti sevgili okur. Elektrik tasarrufu sağlamak için fotoselli apartman otomatını keşfeden apartman Sabri beyleri sayesinde, günlük hayatımızın bir parçası oldular. Bir gün sosyetik bir mahalleden ev alan arkadaşlara hayırlı olsun demeye gitmiştik. Evlerinin ışığı yanmıyordu ama apartman kapısına yaklaşınca giriş kapısı lambası yanınca, okuduğum onca yılı inkar eder bir salaklık içerisinde, “aaaa bak evdeler demek, bizi görünce dış lambayı yaktılar” dediydim. Tuuuuuu senin mühendislik diplomana, okula niye gittin sen evladım ??? Bir gün itiraf edecektim bunu ama işte şimdi söylüyorum. Evet evet kabullll, bu cümleyi ben kurdum. Saf bir insanım, temizim, içimde ne varsa söylerim.
Sonra bizim apartmana da takıldı bu zımbırtılardan. Ama giriş kapısındaki körolmayasıca lamba, ne kadar hareket edersen et yanmıyordu. Tek çözümü, Nesrin Topkapı@bizim apartmanın giriş kapısı şeklinde kıvır kıvır kıvırmaktı. Nasıl psikopat bir sensörse o, kapıda iki göbek attırmadan sokmuyordu içeri. Bazen rastladığımız bir komşuyla beraber karşılıklı göbek attığımız oluyordu. Hiç unutmam bi seferinde horona durduk da gene yanmadıydı. Apartmana girdikten sonra kendi katımızdaki fotosel de bizi canımızdan bezdirmişti. Bir gün dışarı çıkacağım, kapıyı kilitlemem gerek ama fotosel devreye girip de lambayı bir türlü yakmıyor. Ben de yüzüm kendi kapımıza dönük vaziyette iken, bacağımı kaldırıp (bakınız resim) fotoseli harekete geçirmeye çalıştım, bir yandan da kapıyı kilitliyorum. O sırada pat diye karşı komşu kapısını açmaz mı??? Bir de fotosel devreye girip otomatik yanmaz mı??? Ben kalakaldım, özenip de 20 yaşında baleye başlayan Yarmagül gibi ortada. Komşu o günden beri bizle görüşmüyor, haklıdır, sorumluluk sahibi insandır.
Bu lanet şeyleri tuvaletlere (bildiğin tuvalet, lavabo değil beybi, lavaboya çiş yapıyorsan başka tabi !) koydukları gün bittiğim gündü. Bir de süreli olanları var ya bunların. Allahım hiç kimseyi tam o anda karanlıklarda koymasın, insanın aklına gelir bir sürü Alacakaranlık Kuşağı hikayesi. Neyse ki elimi kolumu sallamayı akıl ediyordum da yarım aklımı bir tuvalette bırakıp çıkmamın önüne geçiyordum. Evet sayın tuvalet sahipleri, lütfen fotosellerinizin süresini uzatın, henüz 5 sn’de ihtiyacını görüp çıkabilen bir insan evladı dünyaya gelmedi. Bir de nereye pozisyonluyorsanız artık bunları, bizi görmemezlikten geliyor sonra. İçeride istediğin kadar kıpraşsan da yanmıyor.
Bu benim başıma gelmedi ama gelebilirdi de :) Tek şansım, o teyzenin benden sadece 20 sn önce elini yıkamaya gitmesiydi. Bir AVM’nin tuvaletinde, teyze elini uzattı musluğu açmak için ama ortada açılacak bir baş yoktu :P Teyze bir sağa doğru süzdü bakışlarını, bir sola doğru ama çakamadı durumu. “Musluk da bozuk sanırsam” diyip yan lavaboya seğirtiyordu ki, birisi durumu açıkladı teyzeye. Ben de hiç bozuntuya vermedim, doğduğumdan beri fotoselli lavabolarda el yıkayan bir Paris Hilton kişisi gibi gururla uzattım ellerimi fotosele…
Yıllar geçse de ben hala alışamadım bu işe. Fotoseli icat edenleri kınıyorum ve onları aç karnına ve de geceyarısı Vedat Milor’un programının tekrarına rastlama laneti ile cezalandırıyorum. Ağızlarınızın suyu aka aka sürünün emiiiiiii, Vedat amca kebapları götürürken ekmek arası peynire talim edin emiiiiii .
Fotosel yandı, yazı bitti !
6 yorum:
ay ablacığım günün şu saatinde daha kahvaltı atıştırmaları yaparken aynı zamanda gözlerimi ovuştura ovuştura uyanmaya çalışırken beni uyandırdığın için teşekkür ederim :)) benim gözlüklerimin fotoselleri çalışmıyo yaa şunada bi çare bulacak bi mühendüs yokmurur :P
sabah sabah güldürdün ha beni. fotoselli sifonla ilgili bende de komik bi anı var ben de onu yaziym bari dedim.
o makine operatörünün konuşmasından anladığıma göre ilk işyerin bizim memleket herhalde. doğru ya üçlemelerinde denizli-trabzon ve bi yer daha yazmıştın sen :)
internet dünyadan küçükmüş anlaşılan, sokakta karşılaşmadığınla internette karşılaşıpdurusun böyle :P
Meroşum yoktur :) Erken yat, erken kalk!
Altın olan her şey parlamaz, olay Denizli'de geçmişti :)
çok faideli bi zamazingo kendisi bence. lazım.. negzel spor yapıyosun işte :)
Ayarlarını Yıldız Tilbe dansına göre yapıyorlar sanırım Okan, bizim danslar filan yetersiz kalıyor bunlara :))
Sabah sabah karnıma ağrılar girdi gülmekten... Sen çok yaşa emi...
Yorum Gönder