29 Aralık 2010 Çarşamba

Mezun Olduk Çok Şükür

Beş senedir iliğimizi kemiğimizi kurutan, ulan yeter be yaprağınıza dedirten Yaprak Dökümü'nden bu gece mezun olduk çok şükür. Beş sezonun en tırt bölümleri geçen haftaki bölümle, final bölümü oldu. Sedef'in evlenme etkinlikleriyle şişirilen iki bölümde içimize fenalık geldi resmen. Ali Rıza Bey'in ölmesi ve Ferhunde'nin cici babası dışında bir sürpriz olmadı. Gişede bilet kesen Matmazelle, çalgıcı Süleyman Efendi'yi atlamadık tabi :)

Aslında dizide henüz yeterince aksiyon yaşamamış karakterler kalmıştı. Ayşe'nin psikopata bağlaması temalı bir 10 bölüm daha şişirilebilirdi. Neyse yavrucak manyak olmadan dizi bitti. Trabzon iyi gelir Ayşe'ye ama kötü haber, Trabzon'a tren gitmiyor maalesef :)

Dizinin son bölümünde Fikret'in hala kıskanma triplerinde olması sinir bozucuydu. Necla'nın saçları her zamankinden kabarık, kot pantolonu ise yine daracıktı. Bebek haberinin eşiyle arasını düzeltmesini bekledim (tipik hamile duygusallığı :) ) 29 Aralık günü, İstanbul'da herkes mantolu paltolu iken, zavallı Sedef'in omuzlarına bir şal bile verilmemesi de ilginçti doğrusu. Şevket'e veda yemeği sahnesindeki çiğ köfteye dibim düştü ama daha en az 2 sene yasak tabi.

Benim final bölümünde beklediklerim şunlardı:

  • Fikret, içindeki duygulara yenilerek, Sacide'nin çalıştığı barda şarkıcı olarak işe başlayıp kadının ayağını kaydırır.
  • Tahsin, zam şampiyonu domates sayesinde iyi para kaldırır, Erman Toroğlu'nun izinden gitmeye karar verip NTVSpor'a yorumcu olur.
  • Necla'da trilyonda bir görülen bir çeşit saçkıran hastalığı çıkar ve tüm saçları dökülür. Yumurta kılıklı kocası, boynundan eksik etmediği atkı ile Necla'yı boğar ve Oğuz'la aynı koğuşa düşer.
  • Leyla'ya aniden bir zeka gelir, ÖSS'ye girer, adı kopya skandalına karışır. Ali Rıza Bey bir kez daha kahrolur, kirpiklerine de felç iner.
  • Şevket tam tahliye olacakken, babası için tuttuğu günlükler yanındaki jandarmanın ayağına düşer, bu ani hareket karşısında şaşalayan jandarmanın belinden düşen tabancası ateş alır ve ateşlenen tek kurşun önce Şevket'i tatoşundan vurur, onu geçip Şevket'i almaya gelen Mithat Kara'nın keltoşuna saplanır. Şevket, ölüme sebebiyetten tekrar hapse geri döner. Böylece Şevket, Ali ve Oğuz aynı koğuşta buluşur.
  • Hayriye'nin Natali'yi canından bezdirdiği anlardan birinde Natali işi Kazıklı Voyvoda'ya bağlar ve Hayriye'yi merdivenlerden iter. Felç geçiren Hayriye, kocasının yanına yapılan bir yatakta yatarak cezasını çeker.
  • Ferhunde, İstanbul'daki tüm erkekleri tükettiği için aylar önce gündeme gelen Moğol erkeklerin Türkiye'den gelin alma talebini hatırlar. Moğolistan'a giden uçağa binen Ferhunde, yolda her ihtimale karşı iki işadamını ve pilotu da haremine alır.
  • Ayşe, dizideki tek mantıklı karakter olan Reyhan'a sığınır. Reyhan tayinini Darende'ye ister. Ayşe'yi de alıp oraya yerleşir.

Bunlar olaydı, bak bu final tadından yenmezdi. Neyse bitti gitti artık. Gene de tuhaf oluyor insan yahu. Her hafta göre göre alışıyor.

Hoşçakalın

26 Aralık 2010 Pazar

2010'un Muhasebesi


2010 geldi ve geçti bile. Bana daha çok mutluluk getiren bir yıl oldu ama tüm yönleriyle bakmak lazım. Bakalım o zaman !


2010'da beni en çok ne mutlu etti?


Tabiiii ki Ayşe'ye hamile kalmış olmak. Yıllardır beklediğimiz bebeğimiz, kuzumuz, annesiyle babasını bu yıl mutlu etmeyi seçti.



2010'da beni en çok ne mutsuz etti?


Bu yıl beni mutsuz eden tek şey dayımı kaybetmek oldu. En son çocukken gördüğüm dayım, aileden uzak ve kopuk yaşıyordu. Böyle hiçbir şey paylaşamadan, bir yabancı gibi hayatımızdan gitmesi beni çok üzdü.


2010'da neler / kimler canını sıktı?


İktidar partisi, onlar ne yapsa oy vermeye hazır olan yandaşları, candaş medyalarının taraflı haberleri, Baykal ve Sav'ın hala çekilmemekte direnmesi vb.


2010'da beni en çok ne güldürdü?


Ata Demirer'in Eyvah Eyvah filmine çok güldüm. Bir de Fener'in 2 dakikalık şampiyon kutlamasına bayıldım.

2010'da beni en çok ne korkuttu?

Henüz 8 haftalıkken Ayşe'yi kaybetme tehlikesi beni mahvetmişti. O korkuyla 4 ay kıpırmadan yattım. Çok şükür bitti, geçti.


2010'da beni en çok ne ağlattı?

Ege Üniversitesi aciline gittiğim iki gece ağladığım kadar hiç ağlamamıştım. Kasap gibi bir kadın doktorun, "bebek büyük ihtimalle düşer" diyip sanki bademciklerim şişmiş de ilaç yazıyor duygusuzluğuyla davrandığı o gece, 20 Temmuz gecesi, ağlamaktan harap olmuştum.

2010'da planlayıp da yapamadığım ne var?

Hamilelik olsa bile sonuna kadar çalışmayı ve aktif bir hamilelik geçirmeyi planlamıştım. Ama tek aktivitem evlenme programı izlemek oldu :) Bu arada yasal doğum iznim de başlamış oldu bu hafta. Artık raporluyum haaa :)

2010'da kendimde en çok neyi geliştirdim?

Her zaman sahip olduğum anne babam ve eşim için şükrederdim Allah'a ama bu yıl, özellikle hamile kaldıktan sonra, daha fazla şükreder ve dua eder oldum. Herşeye daha sakin ve olgun bakabiliyorum. Ayşe'nin varlığı geleceğe duyulan kaygıları artırsa da o kaygıları daha yürekli karşılayabildiğimi hissediyorum.


Önceden yapamadığım ama 2010'da başardığım birşey var mı?

Evde aşure ve mantı yapmak :) Yaptım valla.

2010'da en çok kime minnet duydum?

Bitanecik doktorum Eser Bey ve hemşireleri Şermin ve Gülsüm'e. İyi ki varlarmış...

2010'da en çok kimi dinledim?

Hayko ve Şebnem Ferah'ın yeni albümlerini hatmettim. Hayko hayranlığım malum, onu dinlemeye doyamıyorum. Bir de Shantel'in Disco Partizani'si. :) Ne zaman duysam kalkıp şakır şakır göbek atasım geliyor.

2010'da beni en çok kim / ne umutlandırdı?

CHP'nin başına Kemal Kılıçdaroğlu'nun geçmesi, Trabzonspor'umun şahane bir sezon geçirmesi, Mehmet Ali Birand'ın bir gün hatasız haber sunması ihtimali :)


2010'u nasıl bitireceğim?

Kısmetse eğer eşim o günü tamamen bize ayıracak, biraz AVM dolaşıp renkli vitrinlere bakacağız. Ayran eşliğinde zararsız bir yemek yiyip :) kendimi iyi hissedersem sinemaya gideceğiz. Kırmızı don giyip şansımızı deneyeceğiz. Milli Piyango çekilişini izleyip hiçbir şey çıkmayan biletimizi yine de 2-3 gün atmayıp saklayacağız. İkramiye kazanana imrenip, sonra da aman haydan gelen huya gider diyip unutacağız. O haftasonu kızımızın odası boyanacağından onunla ilgili hayallere dalacağız ve birbirimizi gülümserken yakalayacağız.


Evet,bir yılın daha sonuna geldik. Yapımda, yayında ve yaşamda emeği geçen herkese teşekkür ederiz.

24 Aralık 2010 Cuma

Tuhaflık Paçamdan Akıyor

Dün doktor kontrolümüz vardı. Malum şeker problemimiz vardı, ondan sebep her kontrolde açlık ve tokluk şekeri kontrolü yapılmaya başlandı. 1 aydır da diyet yapmaktayım. Diyet dediysem, öyle kibrit kutusu kadar peynir, 1 yaprak marul, 1 dilim salatalık gibi şok diyet değil. 2000 kalorilik diyabet diyeti uyguluyorum. Neyse efendim, kilomuza da bakıldı. Bundan sonrasına devam etmeden önce biraz geçmişe dair birşeyler anlatmam lazım ki, tuhaflık ortaya çıksın :)

10 yıl önce yaşadığım bir sağlık problemiyle beraber (polikistik over) hızla kilo almaya başladım. Bütün hormonal dengem altüst olmuştu. Hani nerdeyse eşimle beraber aynı berberde saç sakal traşı yaptıracak hale gelmiştim :) Hastalığın özelliğini bilenler bilir, hızla kilo aldırır, kilo alınca da hastalığın şiddeti artar. Üstelik de kilo vermek çok zordur. Tam bir kısır döngüdür yani. Neyse efendim, bu problem sebebiyle yıllardır kilolarımla ve birçok ek problemle uğraşmak zorunda kaldım. Doktor kontrolünde defalarca kilo vermeme rağmen hastalık geçmediği için hepsini geri aldım. Üstelik bu hastalık çocuk sahibi olmamı da engelliyordu.

Geçen Mart ayında artık bu sorunu aşıp çocuk sahibi olmak için doktorumuzun kapısını çaldığımızda ben yine en kilolu olduğum dönemlerimden birini yaşıyordum. Doktorun "zayıfla da gel şişko !" diyeceğinden emin şekilde gittim :) Şimdi ilk tuhaflığımız geliyor efendim : Benim bu hastalığin kendiliğinden düzeldiği ve tüm hormonlarımın olması gereken seviyeye geldiği tespit edildi. Bu sebeple doktorum kiloma hiçbir eleştiri yapmadan tedavisine başladı ve ilk denememizde çok şükür hamilelik gerçekleşti.

Sonraki dönemlere dair korkularım vardı, hamilelikte alınacak 10-15 kg benim için ve bebek için kötü olabilirdi. Bundan dolayı ürküyordum açıkçası. Ama ilk dört ayda yaşadığım problemler sebebiyle 3 kg vererek başladım hamileliğe. Üstelik de nerdeyse kıpırmadan sürekli yatmama rağmen. Şimdi ikinci tuhaflığımız geliyor: Her gün önce canının çektiği tatlıyı yapıp, sonra ona göre yemek uyduran ben, biran önce tatlıyı yiyebilmek için hızlı hızlı yemek yiyen ben, dört ay boyunca tatlıdan nefret ettim. Sadece sabahları bir çay kaşığı pekmez yiyordum zorla. Bu da kilo vermeme sebep oldu. Üstelik de hiçbir bulantı şikayetim olmamasına rağmen.

Sonraki 3 ayda kilo almaya başladım. Özellikle 6. aydan itibaren ayda 2 kg almak normal kabul edildiği için yaklaşık 10 kg civarında kilo alacağımı tahmin ediyordum. 1 ay öncesine kadar her kontrolde yaklaşık 1 kg civarı kilo artışım olmaya başlamıştı. Şimdi gelelim üçüncü tuhaflığımıza: Şu an 32. haftamızdayız ve ben son 1 ayın ilk yarısında sadece 200 gr alırken, son yarısında ise yaklaşık yarım kg zayıflamışım. Üstelik Ayşe'nin kilosu da maşallah tam olması gereken düzeye gelmiş, haftasıyla uyumlu yani. Şu an başlangıçtan bu yana sadece 6 kg almış durumdayım. Kısacası hamileliğin 8. ayında kilo veren bir şişko olarak :) soruyorum size, bu tuhaflık değil de nedir ?

Bu arada hepinizin önünde, kiviye hamile kalmış diye dalga geçtiğim Ebru Şallı'dan da özür diliyorum. Meğersem fazla kilo almadan da hamilelik geçirilebiliyormuş :) Aynı beslenme düzenini doğum sonrası da sürdürmeyi düşünüyorum. Tahminlerime göre 1 yıl sonunda ideal kiloma ulaşabilirim. Benimle aynı diyete talim etmek durumunda kalan eşim de kilo verdi :)

Hadi hayırlı traşlar ...

20 Aralık 2010 Pazartesi

Sırada Harun Var :)

Sevgili Gizem'den hemen sonra Harun'dan bir mail aldım. Bu kez hazırlıklıydım ve gönderen kişinin adının "Harun Basur" olduğunu görünce çok da şaşırmadım. Sadece Gizem'in bolca kullandığı görsel öğeleri, Harun da kullanmış mıdır diye epeyce bir düşündüm. Hani kadın memesine bakmak neyse de, çok özel bir merakınız yoksa eğer, hemoroidli tatoş resmi sabah sabah pek iyi gitmezdi yani. Hadi bismillah deyip açtım maili. Çok şükür resimler görüntülenemiyordu.

Ürünle ilgili güzel bilgiler vardı. Ürünü tatoşuna sürüp çiğ köfte yemeye devam edebildiğini anlatan "Ahmet Yıldırım" bana biraz yalan gibi geldi ama neyse. Abim madem tatoş çıkışı arızalı, boğazına mukayyet olsana biraz. Bak Harun reklam eder seni böyle elaleme.

Sırada ne var merak ediyorum. Burhanettin Ereksiyonoğlu ya da Sanem Özkanama'dan da ürün önerileri gelecek diye tahmin ediyorum.

Bu arada, yılbaşı yaklaşınca hediye olayından dolayı bolca parfüm reklamı dönüyor TV'de. Hepsinin ortak özelliği, reklam filmi bir kadın ve bir erkek arasında geçiyor. Dekor olarak dağınık bir yatak mevcut ve de ağzının üstüne üstüne vurulmuş gibi konuşan seksüüü bir ses var. Bir de parfüm isimleri illaki "j" harfi içeriyor, ya da okunuşunda "ş" oluyor. Böyle bir hırıltı, bir hışırtıdır gidiyor. Hiç şöyle bir marka görmedim mesela: "New fragrance by Nuriye Sütlüoğulları" Şöyle anaç bir parfüm markası arıyorum ama bulamıyorum.

Tekrardan bu arada, benim alerji dönemim geçen akşamki tütün kolonyası faciası ile açılmış bulunmakta. Ertesi gün evdeki tüm kolonyaları kaldırdım, hele bir lavanta kolonyası var ki bizde, sağlam adamı astım yapar, yapardı daha doğrusu. Onu direkt atıp imha ettik. En büyük korkum, doğumdan sonra geçmiş olsuna gelenlerin kolonya getirmesi, daha da kötüsü o şişenin açılıp millete dökülmesi :(

Hadi kaçtım şimdilik, pai pai.

19 Aralık 2010 Pazar

Sevgili Gizem'den Bir Mail Aldım

Gizem'i tanımıyorum ama çok içi dışı bir kız olduğuna eminim. Adı Gizem Devikiz. Bana dün mail atmış. Önce isimden birşey çıkaramadım tabi ama maili okuyunca Gizem kadar yaptığı iş, adına uygun olan birini daha tanımadığımı farkettim. Gizem, ameliyat olmadan memeleri büyütmenin mümkün olduğuna dair oldukça detaylı bilgiler vermiş. Bir kremi tanıtıyor. Sürünce, memeler hemen hooppacık büyüyüveriyormuş. Bol bol görsel öğelerle süslenen mail sayesinde ufkum epey bir genişledi. Tabi kafam kadar büyük bir memenin, insan hayatını nasıl zorlaştıracağı da çok açık. Sanırım Gizem bana bu kremi satarsa, arkadan sırt ağrılarına iyi gelen bir masaj aleti satmayı da önerecektir. Bu sebeple, sevgili Gizem Devikiz'e beni düşünüp de mail gönderdiği için çok teşekkür ediyorum. Anladım ki insanlık henüz ölmemiş.

Ölmemiş derken, bana seneler boyunca büyük bir istikrarla "enlarge your penis" maili gönderen sevgili adsız kardeşimin hayatından endişe ediyorum. Uzun zamandır yoksun be arkadaşım. Ya benim erkek olmadığımı sonunda anladın ya da başına birşey geldi. Çok özleniyorsun, bunu bil tamam mı?

Pai pai...

18 Aralık 2010 Cumartesi

İrdele Aykut, İrdele Beybi

Seni hep ayrı bir yerde tutmuştuk sayın Kocaman. Fener'den zerre kadar hazzetmesem de seni severdim, efendiliğin bir başkaydı. 96'daki maçtan sonra söylediklerinle kalbimize taht kurmuştun ama dün indin maalesef. Trabzonspor'un size attığı 9 puanlık farkı, son maçlarda kazandığı penaltılara yorup resmen herkes gibi olmuşsun. Bebeğim sen tüm maçlarını adam gibi kazandın da Trabzon'a verilen penaltılara mı kaldı işin? Gazetelerdeki yorumlara bakıyorum, ortalık ezikten geçilmiyor. Oynuyor bu takım kardeşim oynuyor ! Yener, yenilir, fark atar, fark yer ama oynar ! Bak devre arası geldi, azıcık amuda kalkın da beyninize kan gitsin olur mu annem ?

Takımım şampiyon olur ya da olamaz ama oynadığı futbolu izlemek, takımın takım gibi hareket edişini görmek çok güzel. Bir de kazandığımız haftada, tüm rakiplerin puan kaybedişini izlemek paha biçilemez :)

Şimdi bundan sebep Aykutcum, kendine gel canım. Bak efendiliğimi koruyorum hala, sen değil başkası olsaydı, fena halde kalaylardım. Pai pai

16 Aralık 2010 Perşembe

Uzun Bir Aradan Sonra

Çoktandır yemek tarifi paylaşmadım. Aslında mutfakta daha çok zaman geçirebiliyorum şimdilerde, hatta geçen gün mantı bile açtım :) Hamilelik şekeri problemi çıktığından beri tatlı ve hamurişlerini çok azalttım. Yaptıklarımı da kepekli undan yapmaya başladım. Normal undan hiçbir farkı yok, lezzet, ölçü vs. Sadece rengi koyu oluyor yapılanların, o kadar.

Yemek sonrasında tatlı yemeye alışık olduğumuz için canımın kek çektiği bir gün aşağıdaki tarifi yapmaya karar verdim. Normal klasik kek tarifimi değiştirerek, daha masum bir kek yaptım. Diyet yapanlar için de oldukça uygun. Tatlandırıcı içeren light ürünler yerine bunu tüketmek daha sağlıklı. Kalori değeri normal kekle aynı ama kepekli un ve pekmez içerdiği için kana daha geç karışıyor. Ölçüyü kaçırmadan yenebilir.

Malzemeler:

  • 3 yumurta
  • 6 yemek kaşığı pekmez (harnup pekmezi kullandım)
  • Yarım çay bardağı fındık yağı
  • Yarım su bardağı süt
  • 5-6 kuru incir
  • 5-6 kuru kayısı
  • 1 paket kabartma tozu
  • 1 tatlı kaşığı tarçın
  • Aldığı kadar kepekli un (Söke Un kepekli unu kullandım, süper)

Yumurta ve pekmezi mikserle iyice çırpıyoruz. Süt ve yağı ekliyoruz. Suda 10 dakika bekletip şişirdiğimiz kuru meyveleri minik minik doğruyoruz. Kalan tüm malzemeyi de ekleyip katı bir kek hamuru yapıyoruz. 170 C'de pişiriyoruz.

Daha tatlı olmasını isterseniz, tarife 2 yemek kaşığı tozşeker ekleyebilirsiniz. Ama pekmez ve kuru meyveler yeterince tat veriyor.

Doktorun verdiği diyet bende işe yaradı, 186 olan tokluk şekerimi 143'e düşürebildim. 15 günde de sadece 200 gr alarak kilo artışımı da kontrol etmiş oldum. 7,5 ayımız bitti ve toplamda sadece 6 kg aldım. Ayşemin kilosu haftasıyla uyumlu, o gayet iyi çok şükür. İnşallah tüm hayatını etkileyecek olumsuz bir miras aktarmadan dünyaya getirebilirim minik hamsimi :) Bu satırları yazarken ben, minişim karnımın şeklini değiştirmekle meşgul :)

Bu arada kekin fotosunu çekmekle uğraşamadım maalesef. Böyle kahverengi, mis kokulu bir kek oluyor. Eşim de çok beğendi tadını. Tavsiye ederük yani.

11 Aralık 2010 Cumartesi

Bak Schuster !


Kariyerli hocasın dedik, iyisin dedik ses etmedik. Ama devirdiğin çamlar Amazon Ormanlarını doldurdu be hacı. Şimdi geçmişi bi hatırlayalım:

  • Trabzonspor'a 1-0 yenildiğiniz maçtan sonra, "takımda rotasyonu nasıl sağlıyorsunuz" sorusuna, "siz Trabzonlular bizi anlamazsınız, Avrupa'da yoksunuz" diye cevap verdin. Beşiktaş'a bir hezimet duası yapacağım ama senin yüzünden yazık olmasın diye yapmıyorum. Yoksa nefesim çok pis kuvvetlidir.
  • Antremanda seni çeken basın mensuplarına yukarıdaki pozu verip, yardımcılarınla pis pis sırıttın. Sana küçük bir temennide bulunayım: "Tuttuğun altın olsun dayı" !
  • Fatih Tekke'nin rakip takım oyuncularıyla konuşmasına tepki verip, koca adama küfür ettin. Şimdi kenarda paslanmasını bekliyorsun. Seni gidi çakma İspanyol seni !
  • Trabzonspor'u korkak futbol oynamakla suçladın. Ya hiç izlemedin ya da bir tarafından uyduruyorsun. Ya da feci şekilde hasetsin. Hadeee hadeeee
  • 2-2 berabere kaldığın Konyaspor için "1960 model futbol oynuyorlar" dedin. Dün Eskişehir'de uğradığın hezimet (skor olmasa da futbol açısından) sonrasında şimdi sana soruyorum: "Bu ne bu"
  • Trafikte alkollü yakalanan Guti'yi savunacağım derken hepimizi aşağıladın.

Git hacı git, kendine çok küfür ettirmeden git !

8 Aralık 2010 Çarşamba

Sevgiyle Kaydırtan Diyaloglar


Malumunuz üzere aylardır çalışamadığım için evde bol bol TV izlemekteyim. Daha önce burun kıvırdığım bir çok programı şimdi çok eğlenerek izliyorum. Allahtan hamilelik sadece dokuz ay sürüyor. Bir altı ay daha böyle kalsam beynimin süngere dönmesi kesin. Bunda en çok payı olan şeyler, programlar esnasında yalanan enterasan diyaloglar. İşte birkaç örnek :
Program: Derya Baykal'ın programı
Konuk: Abdullah Şahin
DB: Abdullah, sana çok iyi bildiğin bir konuda soru soracağım.
AŞ: ??
DB:Düzenli ve güvenli seks yapan erkeklerin ömrü uzuyormuş.
AŞ: I don't know !
DB: Floransa Üniversitesi Seksoloji Kürsü Başkanı ( Kürsüye bak bee) Donatella Seksapelli, aynı kadınla seks yapan erkeğin fazla heyecanlanmaması sebebiyle kalp krizi riskinin azaldığını, ömrün uzadığını belirtmiş.
AŞ: Bayanları alkışlıyorum :)
Program: Müge Anlı
Konuk: Süleyman ve Emine Aklıevvel
Vaka: Aklıevvel çifti 16 yaşlarındaki kızları Gülbiye'nin zorla kaçırıldığını iddia etmektedir.
MA: Gülbiye nasıl bir kızdı? Çok gezer miydi? Kaçma eğilimi var mıydı?
SA: Yok kızım yok, kendi halindeydi. Evden çıkmazdı.
MA: Peki Emine abla, kızınızın yakın arkadaşı veya erkek arkadaşı var mıydı?
EA: Yok Müganım töbeee, çok namusluydu benim kızım.
MA: Kaybolduktan sonra sizinle hiç temas etti mi, aradı mı sizi?
EA: Daha önceki kaçmalarında hep arardı, bu sefer aramadı, çok meraktayım guzummmm oyyy kaçırdılar mı seni yavrıııımmmm
MA: ?????
Program: Bir izdivaç programı
Vaka: 70 yaşındaki Hüsam Amca taliplerini arıyor
Sunucu: Yaş kaç Hüsam Amca?
HA: 70 ama iş bitmemiş, anladın mı ? Heee heee heee
Sunucu: Maşallah maşallah, peki nasıl bir eş arıyorsun?
HA: Ben çok sağlıklıyım anladın mı? Kompileyim yani. O da öyle olsun.
Sunucu: Anladık Hüsam Amca, başka ?
HA: Benim herşeyim yerinde duruyor, o da öyle olsun.
Sunucu: Şimdi RTÜK kapatacak, evde kalacaksın amcam.
Program: Sabah kuşağındaki sağlık programlarından biri
Vaka: İshal vb bağırsak hastalıkları
Sunucu: İshalde en önemli şey nedir doktor bey?
Doktor: Çıkan sıvıyı aynen yerine koymaktır, çünkü bazen şarrrrrr diye gidiveriyor.
Sunucu: :S
Program: Müge Anlı
Konuk: Ali Cahiloğlu
Vaka: Ayrıldığı eşi, ayrıldıktan 1 yıl sonra dünyaya gelen çocuk için nafaka talep ediyor :)
MA: Eşinle ne zaman ayrıldınız Ali?
AC: Temmuz 2009'da.
MA: Çocuk ne zaman doğdu?
AC: Ağustos 2010'da.
MA: Kaça kadar okudun Ali?
AC: İlkokul üçe kadar abla.
MA: Çocuğun en geç dokuz ayda doğduğunu anlattılar mı sana okulda Ali?
İşte böyle sevgili okurlar... Hepinizi büyük üstad Birand'ın veciz sözüyle uğurlamak istiyorum.
"Sevgiyle kayın "
Pai pai :)