1 Mart 2011 Salı

Flaşbek : 20 gün öncesi :)

Bugün 20. günlük oldu kızım ve hayatım 20 gündür, hiç olmadığı gibi değişik bir hayat oldu. Bir kere herşey altüst oluyor, benden söylemesi. Ama kötü manada değil :) Mesela, gündüzleri uyuyup geceleri cin gibi ayakta geçiriyorsunuz. Söylemesi ayıp ama kızımın gece hayatı var maalesef. Gündüz 3 saatte bir uyanıp, masum masum sütünü emen, altını değiştirince de uykuya hemen dalıveren kızım, gece 12'de huy değiştiriyor. Gözler böyle kocaman kocaman açılıyor ve birazdan uyur herhalde beklentisinde olan annesini yalanlarcasına bakıyor. Biz de kızımla içmeye gidiyoruz geceleri. Mutfakta ben suyumu içerken, o da iki meme haline dönüşen annesinden sütünü içiyor. Böyle karşılıklı akıyoruz alemlere :) Bugün 4. banyosunu yaptı, suya bayılıyor. Ayağı suya değer değmez ağlamayı kesiyor ve onu evire çevire yıkamamıza izin veriyor. Yaa yavrum zaten piliç gibi minik, çıtır bişey, banyoda ağlasa yıkamam imkansız olurdu sanırım.

Gelelim şu flaşbek olayına. Biraz doğum maceramızdan bahsedeyim. 1 Şubat'taki doktor kontrolümüzde, doktorumuz erken doğumla ilgili bir risk görmediği için, 39. haftanın içinde yapabiliriz demişti. Bu sebeple 8 Şubat'taki kontrole, en erken ihtimalle 11-12 Şubat'ta olur diye düşünerek gitmiştik. Babamızın da işleri öyle bir sıkışıktı ki, tamamı tarihinde teslim edilmesi gereken projeler yürütüyordu. Biz de planlarımızı 11-12'sine göre yapmıştık. Ammmaaa :) kontrolde doktor, "suyumuz çok azalmış, bebiş gelmeye hazır, bugün alalım" demez mi ! Güya aylardır bu ana hazırlanan ben, başladım kekelemeye, ama ama doktor, yani biraz daha bekleyemez mi :) Doktor, ertesi güne bekleyecek kadar müsterih olamadığını söyledi, ancak NST çekildikten sonra içi rahat etti ve hastanedeki yoğun ameliyat trafiğinden dolayı ertesi güne razı oldu.

Eve geldik ama benim elim ayağım titriyor heyecandan. Eşim bir yandan işlerini organize ediyor, anneler hafif panik halinde, ben desen bir leyla durumundayım. Tüm öğleden sonrayı dinlenerek, kızımla konuşarak ve dua ederek geçirdim. Akşam çorba ve kompostodan oluşan hafif bir yemek yiyip, yatmaya çekildim. Uyuyabildin mi derseniz, elbette hayır. Ara ara içim geçerek, sabahı buldum. Sabah güzel bir duş alıp, erkenden hastaneye gittik, ben, eşim ve babam. Hastanede bize, yakın arkadaşım Ümmühan katıldı. Saat 10.30 gibi odamız boşaldı ve hazırlık için odaya alındım. Olacaklardan habersiz olan kızım bu arada kıpır kıpır oynuyordu içimde ve ben garip bir hüzün içindeydim. Birazdan ona kavuşacak olsam da, sanki onu benden söküp alacaklarmış gibi de bir duyguya kapılmıştım. Ameliyattan korkmuyordum, sadece içimden gelen hıçkıra hıçkıra ağlama isteğini bastırmaya çalışıyordum. Kızımla buluşabilmem için onunla vedalaşmam gerekiyordu. Bir daha bana bu kadar yakın olamayacaktı, onu korumak o kadar kolay olmayacaktı. Neyse ben bu duygusal triplerdeyken, benim minik arkadaşım Mutluş daha fazla beklemeye dayanamayıp hastaneye gelmiş, bana güzel, kocaman bir moral öpücüğü verdi. Bebeğe de kıyafet almış :)

Hemşirelerin beni hazırlamak için odaya girmesiyle birlikte süreç başlamış oldu. Herkes dışarı çıkarıldı. İğrenç lavman işleminden sonra, ağrılı olması beklenen ama sürpriz şekilde birşey hissetmediğim sonda takma işlemi yapıldı. Ameliyat kıyafetini giydim, hani bu tatoşu açıkta bırakan tuhaf kıyafet :) Bana hiç yakışmadı, kırmızısı var mı dedim, yokmuş :) Neyse, sedyeye yattım bir güzel, odadan çıkardılar beni. Eşimin yüzünde endişe, heyecan var, bana "Arzuş, ben burdayım" dedi. Hepsine el salladım ve ameliyathane katına indirildim.

Ameliyathanenin içerisi bir değişik, sanki büyük bir otelin restoranına getirilmişim de, az sonra benden Arzu İncik pişireceklermiş gibi geldi. Tabi bu salakça fantezim , ameliyat masasına alınınca sona erdi. Hepsi son derece pozitif ve güler yüzlü olan ameliyat ekibi, beni hazırlamaya başladı. Uzun saçlı, karizmatik bir anestezi uzmanı, epidural sezaryen olacağı için belime yapacağı iğne için beni yan çevirdi. Bir başkası bacakları karnıma çektirdi, başımı karnıma bastırdı, ulan ölüyozzz burda diyecek oldum ama sakın kıpırdama dediler. Fazla acı vermeyen kısacık bir işlemden sonra serbest bıraktılar, zaten o anda göğsümden aşağısına acaip bir sıcaklık yayılmaya başladı. Sol tarafım hemen uyuştu, sağ tarafım hala kıpırdıyor. Durun kesmeyin beni dedim, halen hissediyorum dedim, heee heee diyip güldüler bana :) Yalnız bu hissizlik pek fenaymış, ayakların orda ama hiç hareket ettiremiyorsun filan, fena yani. Bu arada doktorum geldi, Ayşe'nin doktoru geldi ve ameliyat başladı. Doktorum beni sürekli konuşturuyor, voleyboldan, rock müzikten bahsediyoruz. Ne zaman başlayacak derken, bana hazırsanız başlıyorum dedi. Tabi tabi buyrun, tükkan senin dedim. Meğer ameliyat çoktan başlamış, 2-3 dk içinde bir bebek ağlaması duydum, sanki bir TV'den veya radyodan gelir gibi bir ağlama sesi. Allahım bu O mu diye sordum hemşireye, evetttt dedi, kızın geldi bile. O an bir duygu karmaşası, ağlamakla gülmek arası bir duygu. Sağ tarafa bak, kızın orda dediler. Bi baktım, pembe pembe bir kız, doktor amcası kontrol ediyor. Yanıma getirdiler, dokun hadi dediler, dokundum, nasıl sıcak, nasıl yumuşak. Benim kızım o dedim, yine güldüler bana. Hadi üşümesin kızın dediler, alıp götürdüler. Sonrasında bende bir huzur, kızım sağsalim geldi ya, ameliyat on sene sürse bile sesim çıkmayacak. Saat 11.50, kızım dünyaya geldi o saatte, o ameliyathanede, buz gibi o odada sıcacık, pembe bir kızım oldu. Saat 12.15 gibi ben de ameliyathaneden çıkarıldım, ne ağrı var ne sızı var, sadece merak, özlem, biraz korku. Eşim kapıda bekliyor, aynı duygular onun yüzünde de mevcut, Arzuş iyi misin diyor. Beraber çıkıyoruz odaya, kızım ağlıyor, tüm odayı doldurmuş sesi. Cicilerini giydirmişler, kundağa sarmışlar, beni bekliyor kızım. O an ağladım işte, kızımla kavuşma anımız, kucağıma ilk alışım. Ufacık, 2880 gr , 49 cm doğmuş kızım, gözleri, yüzü şiş, ulan bi de sarışın bu bebek, esmer bir anne babadan, yok yok tipi aynı biz, burun benim burnun kopyası.

Hemşire geliyor sonra, belden aşağısı uyuşuk bedenimi kontrol edemediğim için yatar vaziyette memeye tutuyorlar bebeğimi. O minik beden, nasıl bir içgüdü ile doğduysa artık, sanki o ana hazırmış gibi hırsla sarılıyor memeye. Henüz süt yok, minik bedeni de yorgun ama bebeğim tam bir saat emmeye uğraştı, kan ter içinde kaldı ama vazgeçmedi. Ümmühanla beraber gün boyu emmesi için uğraştık. Onun o gayreti olmasaydı, sütüm o kadar erken gelir miydi, mamanın kolaycılığına kendimi bırakmamı başka birşey engelleyebilir miydi bilmiyorum ama kızım hiç vazgeçmedi. Aç kalmasın diye gece vakti verilen mamayı bile zor emdi, biberonu sevmedi. Kucağımda huzur buldu, kolumun üstünde tam 3 saat kıpırdamadan yattı uyudu. Ne çok özlemişiz biz birbirimizi, kimse bizi ayırmaya kıyamadı.

Akşam saatlerinde beni ayağa kaldırıp yürütmek için hemşire ve Ümmühan bana yardımcı oldular. Anestezinin etkisi geçince, yapılan ağrı kesicilerin işe yaramasına rağmen, o ilk ayağa kalkmalar çok acı vericiydi. Bedenim ortadan ikiye bölünecek gibi oldu, o küçücük hastane odasında, odanın kapısı nasıl o kadar uzak göründü bilemedim. Ama yürümek işe yaradı, malum ameliyat sonrasında gaz çıkarma zorunluluğu var. Bol bol su içip bi de yürüyünce, gece vakti o işi hallettik. Gece boyunca kızımı kucağıma aldım hep, kollarım ağrıyana kadar yanımda tuttum.

Sabah kontrollerimiz yapıldı ve taburcu edildik. Eve gelince insan kendini daha iyi hissediyor. Üstelik doktorum hemen o gün banyo yapmama bile izin verdi. Sonrası, sonrası güzel işte, minik bir melek, benim, bizim meleğimiz. Onu dilediğimiz kadar kucağımızda tutabiliriz, sevebiliriz, bizim o, bizim kızımız.

Hayatımın en güzel 9 Şubat'ını bana armağan eden kızıma, iyi ki doğdun diyorum, Allah'ın en muhteşem armağanı, minik mucizem, yıllardır beklediğim, babasının özlediği, minik Ayşesi, Ayşem, iyi ki doğdun kızım...