28 Haziran 2010 Pazartesi

İtiraf Ediyorum

Son derece duygusal günler geçirmekteyim. Bugün ilk fotosunu çektirdik kuzunun, doktor amcası baktı oralarda napıyor diye. Her şeyle dalga geçmeye ve kıkır kıkır gülmeye alışık olan ben, dolan gözlerime “gözüme toz kaçtı korkarım doktörr bey” diyerek vaziyeti toplamaya çalıştım. Anneme telefonda doktorun söylediklerini anlatırken de böhüüü böhüü ağlamaya başladım. Bu arada harika bir şey, doktor bol bol gofret, kraker ye, karbonhidratlara yumul dedi. Tavsiyeleri içinde en sevdiğim bu oldu, ohhh gelsin hoşbeşler, çilekli milekli.

Kaç günlerdir şehirdışında çalışmaktaydım. Bloga yazacak çok şey birikti doğrusu. Hazır hayatım tamamen değişmek üzereyken, bazı şeyleri itiraf etmek istiyorum. İçimde kalsın istemiyorum, sırlarımla gömülmek istemiyorum. Şöyle ki:

  • Ece Ayhan’ı ben yakın zamana kadar kadın sanıyordum, bildiğin bıyıklı mıyıklı bir adam olduğunu gördüğümde çok şaşırmıştım. İtiraf ediyorum, ben kitap okuyan bir edebiyat cahiliyim.
  • 900 lü hatlar ilk çıktığında ben üniversiteye yeni başlamıştım. Ata Nirun diye bir medyum vardı o zamanlar ve burçları yorumluyordu. Ben de aradım tabi, teknolojiden yararlanmak istiyordum. Neyse, şu burçsanız şu numarayı muhabbeti gelince, kendi burcumun numarasını tuşladım. Karşıdan şöyle bir ses geldi “Bu kaydı dinlediğinize göre İkizler burcu olmalısınız”. Benden nasıl bir ses geldi dersiniz ??? Evet dedim ses kaydına, evet, ikizler burcuyum. O zekayla üniversiteye nasıl girdim halen hayret ediyorum.
  • Aslında kendimde de medyumluk özelliği olduğuna inanıyordum hep. Ama 2 dk sonra kafama gelecek anne terliğini tahmin edemiyordum mesela. Bu da inancımı sıfırladı tabi zaman içinde.
  • Blog dünyasına girdiğimden beri, yorum yazarken, gelen kelime doğrulamalarını en az bir kez bilerek yanlış yazıyorum, bir gün bir yerde bir açık bulacağıma dair inancımı yitirmedim. Bilmiyorum, bir gün yanlış yazmama rağmen yorumu kabul edeceğine, bana da “aferin kız, bak binlerce insan gubidkl kelimesini doğru yazacağız diye uğraşıyor, bi tek sen akıllıymışsın” diye bir mesaj gelecek diye bekliyorum.
  • Uzaylılarla ilgili fantezimi biliyorsunuz şurdan, bundan o kadar emindim ki yıllarca, suratımda bir sivilce çıktığında “ulan acaba buraya çip mi koymuşlar” diye düşünürdüm.
  • Arada bir gizlice Fatih Ürek dinliyorum, hadddiiii haddiii hadddeeeeee !
  • Kabul günlerini sevmiyormuş ve küçük görüyormuş gibi yapsam da, orda dönen muhabbet başka yerde olmuyor valla. Arada annemlere gittiğimde, işten fırsat olursa, istemeye istemeye (!) sırf annemi kırmamak için gidiyorum. Pastalar da cabası üstelik.
  • Aşk-ı Memnu’nun finalinde acaip ağladım, belli olmasın diye çok çaba sarfettim, ama fırıl fırıl öten burnum sayesinde yakayı ele verdim.
  • Arada bir evlendirme programı izliyorum, hatta Müge Anlı bile izliyorum. Seda Sayan da izlerim diye ödüm kopuyor.
  • Reteeeyi ve tayfasını ilk günden itibaren hiç sevmedim, hiç güvenmedim, hiç de yanılmadım.
  • Türk Malı’nı izleyip de Abiye Kuzu taklidi yapanları son derece basit buluyorum.

Eeee yazı bitti, o zaman elalem ne derse desin hadeeee hadeee hadeeeee :)

22 Haziran 2010 Salı

Klişeniz Batsın

Haberlerde, maçlarda sürekli klişe laflar dolaşıyor. Bence bunlar artık değiştirilsin, farklı bir bakış açısı olsun:

  • Futbolcular topu saklamasın, diğer futbolcular ağlamasın.
  • Futbolcular başka takımlara göz kırpmasın, namuslu olsun.
  • Futbolcunun bonservisi elinde olmasın, katlayıp cebine koysun, ne bileyim kasaya koysun.
  • Kaleciler gole izin vermediği için izin olayını hakem versin, hoşuna giden pozisyona gol desin.
  • Önlerindeki maçlara bakmasınlar, geçmişi de düşünsünler, ders alsınlar.
  • Teknik direktörler oyuncuları ısınmaya göndermesin, çocuk belki serinlemek istiyordur, çocuğa görüşünü sorsun.
  • Hakemler yardımcılarıyla göz göze gelmesin, romantik ortam oluşmasın.
  • Kaleciler gol yemesin, sağlıklı nesiller için süt içsin.
  • Takım yenilince hoca istifaya davet edilmesin, yemeğe davet edilsin, diskoya davet edilsin, olmadı evde çay pasta yemeye davet edilsin.
  • Operasyonlar geniş çaplı olmasın, dar çaplı olsun, hatta dairesel de olmasın, bi kez de kare operasyonlar denensin. Ben o köşelerden ümitliyim.
  • Bir kez daha direkten dönülmesin, ne olacaksa olsun.
  • Şişmanlar kilolarıyla vedalaşmasın, iki tarafa da üzüntü yaratılmasın, sessizce ayrılsınlar.
  • Ülkeler birbirlerini şiddetle kınamasın, çiçekle kınasın, kibarlıklarıyla dövsün.

Bir de blog yazarları kibar olsun, amk filan yazınca iyi yazdım sanılmasın ! Blogda da rütük olsun.

21 Haziran 2010 Pazartesi

Karacaoğlan Der ki !

Sevgili Okan son yazısında "izleyiciler"e yoklama yapıyordu. İzle butonuna basıp üye olan ama hiç sesi soluğu çıkmayan izleyicilerden bahsediyordu. Biraz araştırma yaptım, Karacaoğlan'ın bununla ilgili yazdığı bir dörtlüğe ulaştım. Şöyle diyor Karacaoğlan:

Aldanma dünya malına
Blogdaki izleyici sayına
Bastıktan sonra butona
Gider gelmez olur bir daha.

Karacaoğlan der ki bu ne hacı
İyi değildir sonu, acıdır acı
Görünür ne bir yorum ne tepki
Sen bana abi de ben sana bacı :)


Bu arada "Mutlu Doğum Haftam" bugün itibariyle başlamış bulunmaktadır. Şımarıklık seviyemin tavan yapacağı bu haftada, "başlarım senin doğum gününe" aşamasına kadar elimden geleni ardıma koymayacağımı bildirir, saygılar sunarım.

Pai pai

19 Haziran 2010 Cumartesi

Hediye

Dualarım, dualarımız kabul oldu. Bundan daha güzel bir doğum günü hediyesi almamıştım. Seni çok özledik biz babanla, şimdi seni bekliyoruz artık.

Ağlak halime de alışın artık, bi suçum yok benim, hormonlar işte...

18 Haziran 2010 Cuma

Beklemek

Hadi gel ...
İngilizce bilmeyen hacılar için not: Çabuk gel lan !

17 Haziran 2010 Perşembe

Dünyaaaağ Kupası

Dünya Kupası başladı, sizler bu yazıyı okurken gruplardaki 2. maçlar başlamış olacak. İlk 3 gün, maçların hepsini izledim. Şimdi izlenimlerim (Ömer Üründül’ünkilerden fazla yorum içerir) :

G.Afrika – Meksika: Beynimizi göçerten vuvuzela zımbırtısı sebebiyle, aslında arılara karşı fobim olduğunu anladım. 11 Haziran’dan beri titriyorum hala. TRT maçı uydudan vermeyince, babamla şeytan anteni kurma girişimlerimiz yüzünden maçı pek takip edemedik, görüntü öyle bozuldu ki, bir ara sahada 66 kişi filan vardı. Meksikalılar pek güdükmüş, tipler kayık genelde, izlemeye değmez :) Maç 1-1 bitti.

Uruguay – Fransa: Fransa’ya beslediğim hisleri tartınca, ben acaip kafatasçı milliyetçi bir tip olmuşum yaaa, 2016 yüzünden çok kinlenmişim, Ermeni iddialarına destek vermeleri, terör örgütüne sempatiyle yaklaşmaları vs vs resmen dolmuşum ben. Yenilsin diye dua ettim ama Luganolu Uruguay pek varlık gösteremedi. 0-0 bitti.

G.Kore – Yunanistan: Canım Korem benim, sempatim hiç bitmiyor bu adamlara. 2002’den beri, G. Kore dendiğinde içim böyle hoş olur. Yunanistan’ı madara etmeleri, takır takır 90 dk futbol oynamaları şahane idi. Öyle ki, hiç uzatma bile olmadı denebilir. Yunanistan bildiğin hırdavatçı tiplerden oluşan, her birini marangoza versen beşer boy kereste çıkacak adamlar. O ilkel taktikleriyle halen buralarda olmalarına hayret etmemek imkansız. Maç sırasında, spikerin G.Kore futbolcularının ismini telaffuz etme mücadelesi ise takdire değerdi doğrusu. Yaptığı açıklamalarla, Vikipedia’da 3 sayfa yazılırdı herhalde. Sonuç: 2-0, ehe ehe, ezikliğimize doymayalım, Yunanistan yenilince biz yenmiş sayıldık sanki.

Arjantin – Nijerya: Arjantin maça öyle başlayınca, eyvah dedik, maç beşi bulacak herhalde. Messi’yi sevmiyorum ben yaa, oynadığından bişey anlamadım. Bizim spikerle Üründül, “harghhh Messi aghhhh izlemek harkkkk çohhhh zevglüü arşşşşş” tükürüklerini saça saça anlattılar. Nijerya çok beceriksizdi ama maşallah hepsi fidan gibiydi :) Yazık oldu civan gibi delikanlılara. 1-0 bitti maç

İngiltere – ABD: Ne biçim eşleşme lan bu, hangisinden nefret edeceğimi şaşırdım. Sonra İngiltere’yi takdir etmeye karar verdim. İngiltere’nin kalecisi ABD kalecisi olsaydı, İngilizler maçı 5-0 bitirirdi. Amerika ve futbolu bir arada düşünemiyorum, buna bari bulaşmayın birader. Bir de önünde sünnet çocuğu maşallahı olan formalarınız beni benden aldı. Maç 1-1 bitti.

Cezayir – Slovenya: Cezayir’in platin saçlı kalecisini görende bir şoka girmişim, uyuyup kalmışım.

Sırbistan – Gana: Bu iki takımı kupada görünce, insanın içi cızzz ediyor yahu :P Dolgu maddesi bile olmaz bunlardan. Ahhh milli takım ahhh, neyse burası uzar, küfre kadar gider. Sırbistan 10 kişi kalınca daha iyi oynamaya başladı, meğerse Lukoviç gaz yapıyormuş takıma. O sırada Üründül incileri devam ettiğinden, hocalardan biri oyuncu değişikliği yapsa, Üründül’ü yorumdan alsa diye dua ettim ama haa haaa haaa diye gülüşünü duyunca, bu hayalimin fantastik olduğunu anladım. Gana, penaltıdan gol attı, 1-0 yendi.

Valla 3 günün sonunda, futbol kalitesi vasat, heyecan vasat, fizikler vasat kaldı. Nerde o caaaanım Maldinili, Del Pierolu İtalyan milli takımının maçları, nerde Cezayir –Slovenya maçı :)

Yorumlarım devam edecektir, Üründül’den bıkmayan millet bana da katlansın, beni de sevsin.

9 Haziran 2010 Çarşamba

Bu Yazıdan Sonra Gelmeyen Olursa Anlarım :)

Şu uzaylıların Türkçe konuşması mevzusu beni derinden sarstı, dün olayı düşünürken, birden aklıma bazı şeyler geldi. Çocukken hayal ettiğim ama büyüyünce gerçekleşmeyen şeyleri düşündüm. Şurdan buyrun:

Hayal 1: Güzel ve tombiş bir bebekmişim ama çocukluğum biraz çirkince geçti. Hatta ergenlik döneminde, az daha askere çağrılacaktım. Yine de hayal kurmama engel değildi bu durum ve ben büyüdüğümde, çok ama çok güzel bir kız olacaktım. Bir gün yolda giderken keşfedilecek ve çok ünlü biri olacaktım. Herhangi bir kabiliyetim olmadığı için, çok ünlü ne olacağımı hayal edemiyordum ama olacaktım işte.

Hayalkırıklığı 1: Büyümek de işe yaramadı maalesef, öyle kuğuya filan dönüşmedim yani. Bildiğin sıradan tip olduk. Keşfeden de olmadı, iyi de olmuş, hala hiçbir yeteneğim yok.

Hayal 2: Bir gün uzaylılar dünyaya gelecekti ve ilk benle temas edeceklerdi. Uzay gemisine bindirip, büyük bir meydana iniş yapacak ve benim aracılığımla dünyalılara sesleneceklerdi. Bi çeşit elçi olacaktım, böyle sihirli güçler filan vereceklerdi bana. Görünmez olacaktım mesela.

Hayalkırıklığı 2: Uzaylılar gelmedi abi, geldilerse de bana uğrayan olmadı. Gemi olayına gelince, tekneye ve vapura bindim çokça ama bırak gemiyi, gemiciğe bile binemedim. Bi de topluluk önünde konuşamıyorum ben :) dermişim, bak bunu becerebiliyorum, fena değilim yahu. En azından Ulusa Sesleniş kısmını becerebilirdim ama gelen giden olmadı. Görünmezlik de hayal oldu, oysa ne planlarım vardı ne planlarım.

Hayal 3: Türkiye bayan milli futbol takımının kurulması için çalışıp, santraforları olacaktım. Gol atmalara doymayacak, hatta erkek takımlarından transfer teklifi alacaktım. Oynayabilmem için yasalar, kanunlar değiştirilecekti.

Hayalkırıklığı 3: Açıklamama gerek var mı?

Hayal 4: Büyüyünce üniversite sınavında birinci olacaktım, hem çok güzel hem de çok zeki bir kız olarak, çok sükse yapacaktım.

Hayalkırıklığı 4: Güzellik kısmı çakıldı, birincilik kısmında az buçuk başarılı oldum. Türkiye çapında olmasa da kendi çapımda birinci oldum.

Hayal 5: Güzel, zeki ve çok dindar bir kız olacaktım. Bütün dini görevleri yerine getirecektim, her iki dünyaya birden çalışacaktım.

Hayalkırıklığı 5: Kendimi Allah'a havale ediyorum :(

Hayal 6: Siyasete girip ülkenin ilk kadın başbakanı olacaktım.

Hayalkırıklığı 6: Tansu Çiller bu hayalimi elimden aldı, alacağın olsun Tansu abla :(

Hayal 7: Trabzonspor'un kulüp başkanı olacaktım, kulübün sıkıştığı yerde, cebimden transfer yapacaktım. Avni Aker'in önüne heykelim dikilecekti.

Hayalkırıklığı 7: İş hayatına başlayıp da para kazanmanın zorluğunu anlayınca, bu hayal zaten anlamsız hale gelmişti.

Off ya, başarısız bir insan olmuşum ben, hiçbir hayalim gerçekleşmemiş :( Şarkıcı olma hayalimden bahsetmeye gerek görmüyorum artık. Hadi gidiyorum ben, böööhüüüüüüü ...

8 Haziran 2010 Salı

Flaş Flaş : Uzaylılar Türk Çıktı !

Bugün gazetede okuduğumuz, daha doğrusu izlediğimiz bir haberle şok olduk. Habere göre, İspanyol bilimadamları, dünyadan 4,3 ışık yılı uzaktaki Centauri takımyıldızındaki uzaylıların, kendi aralarında Türkçe konuştuklarını tespit etmiş :S Bakkkk sennnn, duy da inanma !

Haberin bir de videosu vardı, şurdan bakınabilirsiniz. Videoyu açınca, haber şöyle başlıyor: "Fazla kilolarınızdan mı şikayetçisiniz, Acai Berry cart curt vs vs " Anammm dedim, uzaylı bile olsa, Türk'ün her zaman bir kilo problemi var herhalde. Meğer reklammış, sonradan aydım.

Videoyu izledikten sonra tabi doğal olarak biraz gururlandım, göğsüm kabardı, gözyaşlarımı tutmakta zorlandım. Sen 4,3 ışık yılı ötede ol, yine de ana dilinden vazgeçme, yok yok, valla dayanamayıp ağlayacağım. (Şoktaki yazar, burada gözyaşlarını silmek ve kendine gelmek için 10 dk ihtiyaç molası verir. Yalan yaaa, tuvalete gidip geleceğim)

Şimdi mantıklı düşünebildiğime göre, olayın gerçekliğini ve nedenlerini tartışabiliriz:

  • Türkler, Orta Asya'dan göç ederken, gruplardan biri durumu abartmış, Daniken'in bahsettiği, Tanrıların Arabalarından birine atlayıp, soluğu Centauri'de almış olabilir. O zaman dünyada telefon neyin icat olmadığından, kalan gruplarla haberleşme imkanı bulamamış, sonra da "amannnn koy tatoşuna gitsin, şurdan arazi kapatırız, o halamın oğlugilleri zaten sevmiyordum" diyip bağları koparmış olabilir.
  • İspanyolların telsizlerine iki Türk'ün muhabbeti karışmış olabilir. Evrenin sırlarının anlatıldığı düşünülen diyalog pekala şöyle olabilir: "Bugün bir manita gördüm, taş ooolumm taşşş şerefsizim".
  • Uzaylıların dünyayı ziyaretleri sırasında; Anadolu'da bir vatandaşın evine konuk olup, karşılaştıkları misafirperverlik karşısında aşırı duygusallaşmış, kendilerini evilerinde hissetmiş olabilir. Ziyareti sırasında öğrendiği dili, galaksisine taşımış, Fetoş okulları gibi okullar açarak dili yaygınlaştırmış olabilir.
  • Uşak'taki köylülerin taşladığı uzaylılar, çok pis intikam almaya hazırlanıyor , bizi kendi dilimizle dövmeye geliyor olabilirler.
  • Mustafa Topaloğlu, uzaydan gelen ziyaretçilerden birine imam nikahı kıymış, ancak resmi nikah olmadığı için uzaylı gelinimiz sınırdışı hatta galaksidışı edilmiş olabilir.
  • Centauri'ye bizim haberimiz olmadan gidip tüm Centaurililerin soyunu kıran Amerikalı ve İngilizler, suçu bize atmaya çalışıyor olabilirler. O Türkçe konuşan uzaylılar esasen bildiğin hamburger obezi Amerikalılar olabilir.
  • "Konuştuklarımız kaybolmuyormuş lan, uzaya gidiyormuş" efsanesi gerçek olabilir.
  • İspanyollar kafayı yemiş olabilir. O zaman kendilerine diyoruz ki "kafan çok güzelmiş canım, güle güle kullan".

Peki bu durumda neler olabilir:

  • Centauri'de bir yatırım fırsatı varsa, değerlendirmek iyi olur, daha doğrusu olurdu. Öyle bir fırsat vardıysa, Unakıtan ve Mahdumları ve Kerimeleri A.Ş. zaten geçen ışık yılında haberdar olup Unakıtan Turizm Petrol Kuyumculuk Gıda Hayvancılık Danışmanlık İnşaat Taahhüt Bilişim Sistemleri Ltd.Şti'yi kurmuştur. Bize ekmek çıkmaz !
  • Türk'ün 4,3 ışık yılı uzakta da olmasından duyulan gurur ve övünçle, Centauri Ülkü Ocakları açılabilir.
  • Centauri'deki diğer halkları ezdiğimiz, acaip ayrımcılık yaptığımız, çok vahşi ve barbar insanlar olduğumuz iddia edilebilir.
  • İnci Sözlük, Centauri'nin bilişim sistemlerini hackleyebilir. ccc inci uzayda da ........ ccc
  • TRT, TRT Centauri kanalı açabilir.
  • Ziraat Centauri Kupası düzenlenebilir ve dünyadaki mağduriyetleri giderilsin diye ilk kupa Fenerbahçe'ye verilebilir.
  • Denizli Belediyesi, muhteşem altyapı hamlesine, Centauri'de devam edebilir, "tamamlanmasına 1,5 ışık yılı kaldı, biraz daha sabır" pankartları asabilir.
  • Centauri yenilince de biz de yenik sayılabiliriz.
  • Yılmaz Vural, Centauri Futbol Federasyonuna başkan olabilir, hatta tüm kulüplerin teknik direktörü olabilir. Maçlarda kendisiyle kavga edip, kendi yumruğuyla ağır yaralanabilir.
  • Rus kızları toptan Centauri'ye şutlanarak, Antalya'da göğsünü gere gere, yağlarla ve selülitlerle barışık, güvenli tatil yapılabilir.

Valla aklıma ilk gelenler bunlar, başka fikri olan varsa yazsın lütfen.

"Bir Türk, tüm galaksilere bedeldir" .

7 Haziran 2010 Pazartesi

Gelişiyordum ki, Bunlar Bunlar Oldu

Çocukken, hatta okumayı bilmeyen bir çocukken bile kitap okumayı çok severdim. Nasıl oluyor demeyin, valla bi şekilde okuyordum. Okuma merakım hep sürdü, 2000 li yılların ortalarında doruk noktasına çıktı. O yılların popüler rüzgarlarına da kapılınca, bir kişisel gelişim delisi oldum. Allahım yarebbim ne bulsam okuyor, habire gelişiyordum. En büyük merakım da iletişim konusunda guru boyutuna gelebilmekti.

Herkese merhaba demeye, naber demeye merak sardım. Kötü niyetim yoktu, sadece çok fena gelişesim vardı. İşi abartıp, bir AVM'de, temizlik yapan ablaya "selam naber, çok güzel siliyorsun buraları, tebrikler" dediğimde beni süpürgeyle kovalamasaydı, bu merakım daha da sürecekti korkarım. Sonra internette bir kişisel gelişim sitesine rastladım. Tam aradığım şeydi, herşey vardı. Makaleler, videolar, forum vs vs. Hızlı bir dalış yaptım siteye. Sonrası malum, hızla yükseldim sitede, pehhh :) Site yöneticileri arasına katıldım, o dönem çok güzel bir ekip biraraya gelmişti. Güzel çalışmalar yapıyorduk, ben bir ara kendimi pisikolop (bu farklı bişey, reca ederim) filan sanmaya başladım. Normalde son derece zevzek bir tarzım olmasına rağmen, orada aşırı bir ciddiyetle, hedeflerden, planlardan bahsediyordum :) Sonra forumda görev aldım, forumun jandarmasıydım. Resmen karakol kurmuştum, hata yapanları, Müge Anlı gibi azarlıyordum.

Forumda çeşit çeşit insan vardı, aynı konuyu herkes farklı algılıyordu. Arada kavga kapışma çıkıyordu, araya girip iki tarafı da dövüyordum. Sonra ikisi bir olup bana saldırıyordu. Pek çok manyağa rasgeldim bu sitede, öyle böyle değil. Bi de afedersiniz, ben gerizekalı gibi tüm forumlara gerçek adım soyadım ile üye oluyordum :S Üyeler arasında, aşırı dinciler, aşırı ateistler, aşırı gerizekalılar, aşırı sapıklar, aşırı normaller ve aşırı şeker insanlar vardır. Ben şimdi bu şekerlerden bahsedeceğim size, ben onlara kısaca kızlar diyorum:

Hülla: Başta birbirimize çok resmi davranıyorduk, siz biz filan derken, acaip kanka olduk. Akşamları msnde konuşup güleceğiz derken koltuktan filan düşüyorduk. Bazen gülerdik, bazen dertleşirdik. Sonra buluşmayı başardık :) Deliler gibi nefes almadan sohbet edebiliyorduk. Şimdilerde iş güç sınav derken biraz uzak kalsak da, kaldığımız yerden aynen kudurabilecek kapasitedeyiz, dimi beybi :)

Meral: Sabırtaşım, anaç kuzum, komandom, neşe kaynağım, elinden her iş gelir İsviçre çakım meralim. Bir gün çocuğuma bir başarı hikayesi anlatmam gerekirse, Meral teyzesinden bahsedebilirim. Bak çok çalışıp uslu olmazsan kötü olur, Meral teyzen gibi mi olmak istiyorsun derim :P Şaka lan şaka, o bitanedir, candır.

Ecem: Katıldığı güzellik yarışmasında 3. olduğunu, ama yarışmacı sayısının 2 olduğunu bana anlattığında yemin ederim mideme bir sancı girmişti, 3 ay geçmedi. Ecem, benim hayalimdeki kız çocuğuydu, hep de öyle oldu. Evlendi barklandı sıpa ama hala şirinem o benim.

Sevdakuşum: Liderkentlim, deli Tsiram, forumda beraber "lakait"lik yaptığım çılgın Trabzonlu :) Hemşeri olduğumuzu öğrenince de ayrı bir bağlanmıştık birbirimize. O, başkaları için Sevda'dır, benim için Sevdakuşu'dur. Nokta !

İpek: Forumda gizli gizli hayran olduğum, güzeller güzeli arkadaşım. Zeka bulmacaları için cevap anahtarı olarak onu kullanırdık. Bir çok kişinin sigarayı bırakmasına vesile oldu. Kalbi güzel, kendi güzel, tek kusuru birazcık fenerli oluşu. İpekim, son bomba şu: Fenerbahçe 55 bin kişiyle şampiyonluk tatbikatı yapmış :D

Şükü: Bir insan 7 / 24 mantıklı, tatlı, nazik, candan olabilir mi? Olur olur valla olur, Şükü ise olur. Bir fincan adaçayı gibidir Şükü, bir yudum alsanız bile rahatlamanıza ve tebessüm etmenize yeter.

Gurbet: Deplasmandaki kardeşceğizim, kızlar grubunun yaş ortalamasını tek başıma yükseltmeme gönlü razı gelmeyen, selam kızlaarrr dediğimde bozulan ama selam ablacım demekten de geri kalmayan güzel kardeşim. Çamaşır yıkarken Calgon kullanmak gerekmediğini tartışabileceğiniz kadar ev erkeği ama bi o kadar da Adanalı :) Yengeye saygılar.

Emel: Haksızlığa dayanamayan, hassas, alıngan, güzel kalpli Emel. Gif'lerin ustası Emel, msnde virüsten kurtulamayan Emel, hişşşş look at naked photos of Obama, lollllllll :D Özletiyorsun kendini Emel, yuvana dön evladım.

Hasan: Tanımlanamayan kişi, sıfatlarla nitelenemeyen şahsına münhasır insan. Forumda 2 A4 dolusu yazıya, eklenmesinden sadece 5 sn sonra "çok beğendim, paylaşım için teşekkürler" yorumu yazabilecek kadar hızlı forum faresi. İkide bir feysbuktan şutlanan iflah olmaz laik. Aşırı kilolarıyla barışık, ikiz yeğenlerine isim olarak Alex ve Souza koymaya teşebbüs edecek kadar fanatik bir insan. Kahraman Tazeoğlu'ndan nefret etmemizi sağlamıştır, güneş gözlükleriyle yakmakta, şok eden iletileriyle kendimize getirmektedir.

Bir de İzzet'imiz var, bu delilerin arasına sonradan katıldı, umarız pişman değildir. İşte efendim, biz böyle 10-11 kişi, birbirimizi bulduk. Eeee ne demişler, hacı hacıyı tekkede, deli deliyi her yerde bulur. Her gün haberleşmeden, birbirimize takılmadan duramayız. Fırsat bulup görüşebildiğimizde, aynı sıcaklığı yüz yüze iken de yakalamayı başarıyoruz.

İşte böyle oldu, 2 yıl kadar forumda takıla takıla birbirimize yapıştık, şimdi de ayrılamıyoruz. Allah ayırmasın da, iyi günde kötü günde destek oluruz birbirimize. Sonra topluca koptuk forumdan ve hepimizin kişisel gelişimi yarım kaldı. Oysa daha gelişip iletişim gurusu olacaktım ben. Neyse, bi halt olamadık ama en azından dünya güzeli dostlarımız oldu.

Sizi seviyorum kızlar, hepiniz irençsiniz :D Paylaşım için de teşekkürler :P

6 Haziran 2010 Pazar

Hormona Gel !

Geçen hafta bir çalışma için makina imalatı yapan bir firmaya gittim. Çalışma sırasında, üretimdeki ustalardan birinin telefonu çaldı ve şöyle bir konuşma gerçekleşti:

Usta: Ne oldu gene?
Ustanın ağlayan karısı: Böööhüüüüüüüü
Usta: Ne oldu, ne ağlıyon gene?
Ustanın ağlayan karısı: Böööhüüüüüüüüüüüüüüüüüüü ühhüüü ühh
Usta: Annem bişey mi dedi?
Ustanın ağlayan karısı: Vaaaahhhhhhaaaaaa hüüüüüü
Usta: Tamam tamam, ağlanır mı bunun için, kapat kapat hadi, işim var.
ÇATTTT

O an afalladım, belli ki kadının canı bişeye sıkılmış, üzülmüş, derman olsun diye kocası olacak kozalağı (evet evet bildiniz, erkeg milletine çemkireceğim gene) aramış, o ise anlamaya çalışmadan çat diye telefonu kapatıyor. Aklıma yıllar önce okuduğum bir yazı geldi. Empati ile (o zamanlar kişisel gelişiyordum) ilgili yapılan bir araştırmada, kadın ve erkeklerden, bildikleri duygu türlerini ifade etmeleri istenmiş. Araştırma sonucunda, kadınların yaklaşık 25 duygu tanımlarken, erkeklerde bu sayının 3-5 olduğu tespit edilmiş. Evettt, bu kadarla sınırlıymış. Bu yüzden de kadınların daha empatik olduğu, erkeklerinse karşı tarafın duygularını anlamaktan yoksun kozalaklar olduğu sonucuna varılmış.

O zamanlar da düşünmüştüm, sebep ne olabilir diye, ustanın konuşmasına şahit olduktan sonra sebebin hormonlar olabileceği kanısına vardım. Kadınlar pek çok hormonun etkisi altındadır. Testesteronu yükselirse, bıyığı çıkar, hacı gibi olur. Östrojeni yükselir, içten yanmalı motora dönüşür. Prolaktini yükselir, maçta ayağına tekme gelen futbolcu için bile gözyaşı dökecek hale gelir. Hormonlar geri çekilir, menapoza girer, sıcak soğuk dengesini tutturamaz. Hayatının her anında bir hormonun etkisi altında kalır.

Oysa erkeği yöneten tek hormon testesterondur. Hayatının evrelerinde, bu hormonun sadece miktarı değişir. Ergenlikte, hareket edebilen her dişinin güzel görünmesini sağlar. Yirmili ve otuzlu yaşlarda, skora gitme isteği uyandırır. Kırklarda, kıymeti anlaşılmaya başlanır. Ellilerde, yaşlanma korkusuyla hormonu tavan yaptırma isteği uyanır ama iyi sonuçlanmaz. Altmış ve üzerinde, hormona veda edilir, aza kanaat edilir.

Testesteronun hakimiyeti, erkeklerin günlük konuşma diline de yansır. Mesela maçlarda; gol olmamıştır, nasıl koyduk çocuğu olmuştur. Maç kazanılmamıştır, nasıl geçirilmiştir. Hormon dile de vurmuştur kısacası.

Bu yüzden canlarım, garipleri hor görmeyelim. Tasarımları böyle olunca, fazla duyguya imkan kalmıyor. Artık kendilerine, "senin dünyanın en güzel kadını olduğunu" cevabını beklediğiniz ama kendisinin esasen akşamki fasulyeden kalmış mıdır diye düşündüğü , ayıp olmasın diye size "seni canım" diyeceği "ne düşünüyorsun sevgilim" sorusunu sormayın. Tepki verdiğinizde sizi anlamamasına da aldırmayın. Size onlarca çeşit duygu sağlayan hormonlarınızı da sevin emi :)

Pai pai

4 Haziran 2010 Cuma

Complicated

Zor bir gündü, şu saatte burada olmamam lazım ama saatlerce yatmak hiç bana göre değil sanırım. Bugün 2 evlendirme programı, 1 voleybol maçı, 1 tenis maçı, 1 yemekteyiz ve sayısız haber bülten izledim. Hatta Türk Malı izledim 15 dk ve fazlasına tahammül edemedim. Yok yok, evde öylece durmak iyi değil. İşe koşturmak daha güzel. (İlaçların tesiri altındayım, bu sözleri her an inkar etme hakkımı saklı tutuyorum)

Bugün Lady Gaga'ya rastladım müzik kanalında, iyiymiş, selamı var. Yalnız ben ona , bırak kızım yaaa, Hande Yener ve Demet Akalın'ı taklit etmeyi bırak dedim, biraz ağır konuştum. O saat biraz bozuldu ama dost acı söyler. Her klip taklit, her dans birebir aynı. Yaratıcı ol dedim. Bi de Yaşar Gaga akrabası değilmiş, "biz ımirikaya yerleştik ama belki onlar Anadolu'da kalmış olabilir" dedi. Neyse işte, kulağını çektim keratanın, özgün ol dedim. Önümüzdeki kliplere bakıcaz artık.



Şimdi bu resimdeki abiyi merak etmişsinizdir siz. Kendisi Fransız bir çiftçi, geçen hafta Pahi'de (cahiller için not: Bunlar Paris'e Paris demiyor) yapılan çiftçi gösterisi sebebiyle ekran karşısına çıktı. Abi bakar mısın yaa, bi bizim çiftçi Hasan'a bak, bi de Julien abiye bak. Böyle çiftçi, böyle köylü, elbette milletin efendisi olmalıdır. Julien'e bakınca, sizin de içinizden organik tarım işine girmek gelmiyor mu? Damlama sulama ile bağı bahçeyi yeşertmek, biçerdöverle şiddet yaratmak filan ?

Çiftçi Hasanlara da selam olsun, analarıyla beraber başımızın tacıdır. Tipsiz çiftçi yoktur, Fransız çiftçi vardır.

Bugün her yerde dönen muhabbet, Google'a getirilen yasak oldu. Kökten ne zaman yasaklanacak, ne zaman İran gibi muhteşem bir İslam Cumhuriyeti olacağız diye özlemle bekliyorum. 2004 senesinde, eski trenin daha hızlı gitmesini emrederek "Hızlı Tren" projesini başlatan ve meydana gelen kazanın sorumluluğunu makinistlere yıkan sevgili bakanımız, yasakları kaldırmak yönünde bir sinyal vermemiş. Millet, adresini bildiği siteyi bile adres çubuğuna yazmak yerine google'dan aratıyor, bakanımız haberdardır umarım. Bilgisayar işleriyle uğraşan bir arkadaş anlatmıştı, "şu internet neymiş, bi diskete yükleyin de bakalım" diyen yöneticilerimiz varmış meğer.
Bu arada izleyici sayımız 61 olmuş ve izleyici kontenjanımız kapanmıştır. Kutsal sayıyı yakaladık nihayet :)
Gelelim yazının başlığına; tam olarak öyleyim şu anda. İyi olup gelmeme az kaldı. Beni beklerken sıkılma emi, Lady Gaga dinle bebeğim. Dönüşte sınav yapıcam. Pai pai...

3 Haziran 2010 Perşembe

Puro Alır mıydınız?

Bugün evde çalışıyorum. Evde çalışmak gibisi yok, işini ayarlarsan arada TV izleyebilirsin, yemeğini yapabilirsin. Çamaşır makinası sıkmaya geçtiği sırada, sen telefonda müşteriye hazırlaması gereken bir çalışmayı anlatıyor olabilirsin :)

Velhasıl kelam, bugün evdeyim. Öğlene doğru voleybol maçı vardı, bayan milliler Küba ile oynuyordu. Bayan voleybolunu çok severim, eskiden 6 sene oynamışlığım da vardır. İşe ara verip izledim. Küba takımı eskiden çok güçlüydü, çok cins elemanları vardı. Kızlar çok güzel olmasalar da taş gibi olurlardı, makyajdır, saçlardır vs vs. Bugün gördüğüm bir oyuncu beni şok etti. Bu ablanın resmen bıyığı vardı, öyle böyle değil. Acaba dedim, karma bir maç felan mı, ama yok yani, ablanın kalan kısmı bağyan, bıyık kısmı ise bildiğin hacı.



Bi de abla bıyığının yan tarafına bir piercing taktırarak olaya tüy dikmiş. Hımm tüy dikmek doğru tabir olmadı, zira ortam zaten yeterince tüylüydü. Şu sonuca vardım, bu hanım kızımızın tüylerle arası iyi, istemediği bir tüyü yok.

Şimdi gelelim meseleye, olabilir, bakım zamanı kaçmış olabilir ama bi de şu açıdan düşünmenizi isterim. Hani erkeklerin hayal dünyasında, baldırında puro saran, afet bir Kübalı vardır, hani diyorum, bu afet sahiden de hayalden ibaretse, o afet bildiğiniz felaketler aslında veleybolcu abla gibi bıyıklı mıyıklı ablalar ise ? Ne dersiniz, hala bir puro almak ister miydiniz?
Bu arada bir duyuru yapmak istiyorum. Aranızda, pişmeyen taze fasulye türleri konusunda araştırma yapan veya Behlül gibi 2-3 yıl doktora yapan varsa, ben size yardımcı olabilirim. Kocaman pazarın pişmeyen tek fasulyesini her hafta seçmeyi başaran biri olarak, pozitif bilime katkı koymak isterim. 3 saat oldu yahu, hala kıtır kıtır.
Ben gidip bir puro içip geleyim. Görüşmek üzere, pai pai ...