27 Ocak 2011 Perşembe

% 100 Garantili Satış ve Pazarlama Teknikleri

Beş yıl kadar önce, bir müşterimiz adına, ulusal bir gazetenin İK ekine iş ilanı vermiştik. Bu ilandan sonra, şirketimizin e-posta adresine bir sürü ıvır zıvır posta gelmeye başladı. Yaklaşık üç senedir büyük bir istikrarla e-posta gönderen bir şirket var, daha doğrusu şirket olup olmadığından bile emin değilim.

Gelen içerikte, % 100 garantili satış ve pazarlama tekniklerini anlatan bir CD'nin tanıtımı var. Bu CD'yi alırsak, züper alles bir satış performansı yakalayacakmışız. Ulan bu CD işe yarasa, senin üç senedir bana ondan bir tane satmış olman gerekmez miydi??? Madem bu kadar garantili, neden satamıyorsun? Bak bir iyilik yapayım, sana sebepleri yazayım:

  • Gönderdiğin e-posta adresin yahoo uzantılı ! Madem şirketsin, neden şirketin web sitesi yok? Oysa bu devirde ne satacaksan sat, önce iyi kötü bir web siten olacak.
  • CD'ni tanıtacak bir broşür veya katalog hazırlamamışsın. CD içeriğini e-postanın gövdesine yazmışsın.
  • Elektronik ortamda büyük harf kullanmanın bağırmak anlamına geldiğini dahi bilmiyor olacaksın ki, yazıların yarısından çoğu büyük harfle yazılmış. Bu tarz bir e-postayı ancak, alibaba.com gibi ticaret sitelerini işgal eden, Batı Afrikalı dolandırıcılar yazar.
  • Beni e-posta listene dahil etmişsin ama listenden çıkmak için bana hiçbir şans tanımamışsın. Spam olmayı hakediyorsun bebeğim !
  • Haa bi de, artık internet diye birşey var. İçerik diye yazdıklarını, google'a yazınca, hele bir de İngilizce arama yaptırınca zibilyon tane kaynak bulunuyor. Güle güle Numannn !

İşte böyleyken böyle sevgili dinleyicilerim. Aaaa unutmadan birşeyden daha bahsetmek istiyorum. Biliyorsunuz, hijyen açısından katı sabun yerine sıvı sabun kullanmanın daha uygun olduğu artık bir gerçek. Bu sebeple biz de evde uzun süredir sıvı sabun kullanıyoruz. Bir sürü marka denedik, hele Ayşe'ye hamile kaldıktan sonra daha da fazla. Ama istediğimiz gibi bir ürün bulamadık. Kimisi ya elleri aşırı kurutuyordu, kimisi ise yıkamanıza rağmen elinizde temizlik hissi vermiyordu. Bir arkadaşımızı ziyarete gittiğimizde, evindeki sabun benim ve eşimin çok hoşuna gitti. Lifebuoy marka olduğunu öğrendik. Kipa'dan aldık, normalde 900 ml'si yaklaşık 10 lira idi ama kampanyada 1+1 aynı fiyata satılıyordu. Fiyatı diğerlerine göre pahalı olmasına rağmen, sadece küçücük bir damlası ile süper temizlik sağlanabiliyor. Elleri aşırı kurutmuyor, hem de antibakteriyel özelliğe sahip. Ürün ismi vermek çok adetim değildir ama performans ve fiyat açısından bize çok uygun geldi. Denemenizi tavsiye ederim.

Şimdilik bu kadar...

24 Ocak 2011 Pazartesi

Sona İki Kala

Bugün yine kontrolümüz vardı. Yarın 36 haftamız bitiyor. Ayşe'nin ultrason muayenesi iyiydi, hatta doktor amcasının ultrason cihazını bile tekmeledi. Herhangi bir sorun olmazsa ya da Ayşe erken gelmeye kalkmazsa 2 hafta sonra sezaryenle dünyaya gelecek inşallah. Geçen hafta NST (bebeğin kalp atışlarını ölçen, rahimdeki kasılmaları kontrol eden ve de bebeğin hareketlerinin sayıldığı bir test) çekiminde uyuyakalan kızım bizi çok güldürmüştü. Bu sabah kahvaltıda epeyce bir yedim, üstüne de 2 tane acıbadem kurabiyesi götürünce, kızım test sırasında coştu :) Onun kalp atışlarını dinlemek öyle güzel ki... Bedeninde, kendi kalbinin dışında minik bir kalbin atıyor olması acaip bir duygu.

Ayşem geçen haftadan beri 100 gr almış, ben de 100 gr zayıflamışım. Sanırım 3 kg civarı doğacak. Doktor kilo gelişimini normal buldu. Gebelik şekeri yüzünden iri bir bebek olacak diye, ileride şeker hastası olma riski yüksek olacak diye çok korkmuştum ama olmadı çok şükür.

Pazar günü kızımın dolabını yerleştirdik, yatak örtülerini serdik. Doğum çantamızın eksiklerini tamamladık. Herşey hazır sanırım, iş artık Ayşe'ye kaldı :) Bi de doğurmayı becerebilirsem bu süreç bitecek ve yeni bir hayat başlayacak. Küçük kuşum, boncuk kızım sesiyle, nefesiyle, minicik bedeniyle, tüm hayatımızı dolduracak.

Şimdilik bu kadar...

22 Ocak 2011 Cumartesi

İsim Sorunsalı Üzerine Korsan Yazı

Bir alttaki yazı ile geçici süre yayına ara vermiştim ama bugün kendimi iyi hissedince yazayım istedim. Annem 1 haftadır yanımda, herşey daha kolay artık. Ayşe'nin tüm giysilerini, nevresimlerini, battaniyelerini kendi ellerimle yıkayıp tek tek ütüledim. Hayatımın en zevkli ütüsüydü, minik minik eldivenler, komik başlıklar, şirin tulumlar derken :) Şimdi yerleştirmek için dolaptaki cila kokusunun tamamen çıkmasını bekliyoruz, birkaç güne kadar o da hallolur sanırım. Doğum çantalarımız hazır, kızıma ayrı, bana ayrı çanta yaptık. Şimdilerde sadece gün sayıyoruz. Az kaldı az kaldı az kaldı :)

Konumuza dönecek olursak, bir isim sorunsalıdır gidiyor efendim. Bizim isim yıllardır belli olduğu için isim koyma konusunda zorlanmadık. Erkek olsaydı biraz düşünmemiz gerekecekti tabi. Esas problem, konulması planlanan / konulan ismin gerekçeli kararını eşe dosta açıklamak. Bu sürece girmiş olanlar evet yaaa diyecektir, girecek olanlar varsa da Allah şimdiden kolaylık versin. Çünkü bu konu aşağıdakine benzer bir şekilde seyretmektedir:

Eş dost: Bebeğin cinsiyeti belli oldu mu?
Anne: Kızımız olacak teyzesi / amcası.
Eş dost: İsim düşündünüz mü?
Anne: Evet, Ayşe olacak adı.
Eş dost: Hıııı, sadece Ayşe mi?
Anne: Eveeet.
Eş dost: İki isim düşünmediniz mi? Ayşesu, Ayşenur filan?
Anne: Ben öyle sulu nurlu isim sevmem !
Eş dost: Birisinin adı mı Ayşe?
Anne: Ayşe adında akrabalarımız var evet ama esin kaynağımızın onlar olmadığı kesin. Seviyoruz bu ismi.
Eş dost: Hııı, neyse, siz bilirsiniz, Ecrin nasıl? Efla filan?
Anne: Ecrin'in anlamını biliyor musunuz? Ücret anlamına geliyormuş ???
Eş dost: Höönkkk !
Anne: Hönnk ya, bi git başımdan. (İç ses)

İşte böyle insanı sinir eder bu eş dost. İlla salgın haline gelen isimler koymanızı beklerler. Bi de dinci eğilimler varsa, o uzun uzun ikili isimler insanı deli eder. Ufacık velede Mahmut Sabrullah ismini koyup iki isimle birden de seslenmezler mi, ayyy çıldır çıldır ! Ben ki ilkokul 1'den beri iki isimli olmanın tüm gıcıklıklarına maruz kalmışım, töbe Allah çift isim koyar mıyım?

Merak edenler için dipnot: Ayşe, eşimin çocukken oynadığı yastığına koyduğu isimdir, ayrıca da çok severiz :)

İyi hisseder de gelirsem görüşürüz, gelemezsem bir alttaki tüm dileklerim aynen geçerlidir. Pai pai :)

9 Ocak 2011 Pazar

Sanırım Tatil Zamanı

Sağlığım ve Ayşe'nin durumu iyi çok şükür. Hatta bugün sinemaya bile gittik, Eyvah Eyvah 2'yi izledik. Sinemadaki yüksek ses, Ayşe'nin film boyunca bilumum judo, karate vs denemelerine sebebiyet verdi. Ama yorulduk biz, çok yorulduk, yorulmaya başladık. Dün akşamüzeri kızımın mobilyaları geldi, sürpriz yapıp 1 hafta erken getirdiler. Normalde bugün yatağını hazırlamış ve tüm eşyalarını dolabına yerleştirmiş olurdum ama çok yorgun hissettim. Yemek yapmak zoruma gitmeye , her öğün dengeli olsun diye uğraşmak yorucu olmaya başladı. Yemek yaparken yere düşürdüğüm ve de çömelip alamadığım nesnelerin sayısı artıyor. Bir sap pırasa, dün bütün gün mutfak halısının üstünde kaldı. En çok da boş su şişelerini düşürmeye başladım. Annemler önümüzdeki haftasonu geliyor, Şubat'ta da kayınvalidem geliyor. Son virajlara girerken, artık desteksiz zor idare edeceğimi gördük.

İşte bundan dolayı, artık blogun sahibi tatile çıkmaya karar verdi. Hayırlısıyla doğumdan sonra, ilk uygun fırsatta döneceğim inşallah ama şimdilik bilemiyorum. Bizi senelerdir hasretle bekleten kızımızla uzunnnn uzunnnn özlem giderip, biraz da tatoşlarına tatoşlarına vurup seni gidi tembel Ayşe, nerdeydin bunca zamandır demek istiyoruz. O yüzden geçici süre buralarda olamayacağım. Her zaman beni ziyaret eden, yorumlarıyla destek veren tüm dostlara teşekkür ediyorum. Ben gelene kadar:

  • Casminella, yaptığı o güzel takıların ve pastaların sayısını artırsın
  • Anti, Mete ile barışsın
  • Okan, 14 Şubat'ı boş geçmesin, dereotunu da bi denesin
  • Peren çok çok mutlu olsun, depresif olmasın
  • Depresan istediği her filmi izlesin, her konsere gitsin, her kitabı okusun
  • İpeğim en kısa sürede Ayşe'yi görmeye gelsin
  • Altın teyzesi de öyle
  • La Loba, Londralarda üşümesin, Pilli Bebek ve O'nunla sıcacık hissetsin
  • A-H, kertensiz tatiller yapabilsin
  • Absalom her daim hislensin
  • Hasan kilo alsın
  • Burcu'nun sıtkı daha az sıyrılsın
  • Selçuk annesini daha sonra aramasın, o an cevap versin teyzemize
  • Okuyan herkesin başına iyi şeyler gelsin.

Görüşmek üzere, hoşçakalın. Pai pai...

7 Ocak 2011 Cuma

Son Durum

Dün kontrolümüz vardı. Herşey gayet iyi çıktı. Ayşem 2050 gr olmuş, annesi yani ben de sadece 200 gr almışım. NST'si de iyiydi. Bekleme salonunda karnımı şekilden şekile sokan kızım, doktor amcası muayeneye başlayınca uslu kız numarası yapmaya başladı. Doğum muhtemelen sezaryenle 8-10 Şubat civarı olacakmış. Böyle tarih netleşir gibi olunca heyecan çok arttı tabi. Bir süredir sadece doğumu ve Ayşe'yle ilk temasımızı düşünür oldum, hadi itiraf ediyorum, düşünüp düşünüp ağlar oldum. Ulan en sonunda hamile duygusallığına geçtim beaa...

Kızımın bedenimde yarattığı değişiklikleri izlemek hoşuma gidiyor. Karnım büyüdü iyice ve kızım en sevdiği gerinme hareketini yapınca, karnım İran'ın Şahap füzeleri gibi bir acaip oluyor. Onunla iletişim kurmama engel oluyor gibi hissettiğimden, karnımı açıp Pala Remzi gibi oturuyorum. Bebeğin ağırlığını taşımak için bel çukurunun bile şekli değişiyor, inanılmaz bir süreç. Ve çatlaklar, kızımın bana bıraktığı o güzel izler... Onları bile seviyorum tek tek, hepsi Ayşemin varlığı sayesinde varlar, öyleyse çok güzel bişey onlar.

Burnum büyüme konusunda karnımla yarışıyor adeta ve uykular bastırmaya başlıyor yavaş yavaş. Gündüz uykuları çok tatlı geliyor, geceler ise zor geçiyor. Karanlıkta uyumak, hele de yorgan örtmek çok zor, hala pike ile uyuyorum. Ama olsun, her gecenin sonundaki sabah, Ayşemin gelişine biraz daha yakınlaşmış oluyoruz.

Sanırım yakınlarda blogla bir süreliğine vedalaşacağız artık. Ama iyiyiz, mutluyuz, heyecanlıyız.

5 Ocak 2011 Çarşamba

Ailemizi Tanıyalım

Canım kızım,
33 haftadır bizimlesin. Günbegün büyümeni, hareketlerinin değişimini izliyoruz babanla. Hayatımıza kattığın mutluluğu ve heyecanı tahmin edemezsin. Şimdi böyleyse bir de doğduğunda nasıl olacak acaba diyip duruyoruz sürekli. Dünyaya geldiğinde demiyorum çünkü zaten dünyadasın, dünyamızdasın. Sen geleceksin diye nasıl hazırlandık görmen lazım kızım. Babanla bütün cicileri aldık, evin şeklini değiştirdik. Senin eşyaların için yer açtık. Geçen hafta odanı boyattık güzelce. Önümüzdeki hafta karyolan ve dolabın gelecek kızım. Sonra Allah izin verirse, cicilerini yıkayıp yerleştireceğiz. Sana özel deterjanlar, yumuşatıcılar alındı bile. Geçenlerde sana ilk paket bezini de aldık. Babanla meraklanıp açtık paketi. Allahım nasıl ufacık o bez öyle :) Seni içinde hayal ettik, nasıl minik bir kız olacağını gözümüzde canlandırmaya çalıştık.
Bizim kızımız olacağın için biz kendimizi çok şanslı hissediyoruz kızım. O kısımdaki mekanizma nasıl işliyor bilmiyorum ama umarım sen de bizi seçerek geliyorsundur pıtış kızım. Sana biraz annenden ve babandan bahsetmek istiyorum minik hamsim. Önce baban...
Baban, kolay anlaşılacak bir adam değil kızım. Onun güzelliğini, onun iyiliğini, onun eşsiz düşünce yapısını anlamak öyle ilk anda olacak birşey değil. Dışarıdan belki biraz sert görünür, ciddidir ama inan bana en az senin kadar da bebektir, yumuşacıktır kızım. Çok çalışkandır baban, ailesini iyi yaşatmak için elinden gelenin en iyisini yapar. Her ne yapıyorsa titizlikle yapar, kimsenin kendisinde hakkı kalmasın ister. Çok temizdir, düzenlidir. Bir gün bizim dolabı açtığında, kalıp gibi duran kıyafetler görürsen, bil ki o, babanın kullandığı taraftır :) Güzel giyinmeyi sever, bu konuda anneni vekil atamıştır. Ne insanları kullanmayı sever, ne de kendini kullandırtır. Baban insanı sıcacık bir battaniye gibi sarmalar boncuk kızım, kendini hep güvende hissedersin. Çok detaylı düşünür, zekidir, azimlidir, öğrenme delisidir. Çok esprilidir, gülmeyi de güldürmeyi de iyi bilir. Harika bir sesi var kızım babanın, gerçi sen onu duymaya ve duydukça da hareket etmeye başladın bile. Ama bir de atmosferik ortamda duymalısın yavrum :) Baban annenin yemeklerini çok sever, özellikle tatlılara bayılır, balığa deli olur. Sabahları zeytin yediğinde nedense çekirdekleri annenin önüne doğru koyar :) Kahvaltının sonuna doğru reçel, bal tabağını önüne çekip transa girer. Sen sen ol, bizle kahvaltı yapmaya başladığında, reçelini baştan tabağına al kuşum :) Baban süper salata yapar, gezmeye götürünce süper gezdirir. Böyle uzun boylu, döşü kıllı, karizmatik, yakışıklı bir adamdır. Tek kusuru kızım, baban sarışın olduğunu iddia eder. Ben onu ikna edemedim, inşallah gelince sen edebilirsin.
Sıra annende. Gerçi içimi biliyorsun ama bir de dışımı tanı bakalım :) Annen büyümemiş bir çocuktur kızım, eminim sen bir noktada anneni yaşça geçeceksin. Dışarıdan sakin yapılı, hanım hanımcık görünür ama delinin tekidir. Babanı güldürmeye bayılır. Acıya dayanıklıdır, senin için herşeye sesini çıkarmadan katlanır ama gel gör ki kurttan tırtıldan ödü kopar. Yumuşak başlı gibi görünür ama bazen çok kalpsiz olabilir, çabuk sinirlenir, sinirlenince de iyi sinirlenir. Annen detayları hiç sevmez kızım, hemen sıkılır. Sabır gerektiren hiçbir şeyi tamamlayamaz, evimizdeki yarım kalmış kitaplar, örgüler vs vs bunun kanıtıdır. Zaten pasaklının, dağınığın tekidir. Dolabını açtığında dolaptakiler üzerine devrilebilir. Annen hafif de salaktır kızım, kimseyi kullanamaz ama kendini kullandırtır, kolay kolay hayır diyemez. Ama hakkını yemeyelim, güzel yemek yapar. Sana da bi sürü güzel mamalar yapacak inşallah. Annen sevdikleri konusunda fanatiktir, her neyi seviyorsa dibine kadar sever. Trabzonspor delisidir ve hatta şimdiden seni de nasıl Tsira yapacağı konusunda planlar yapmaktadır. Annenin en kuvvetli yönlerinden birisi, çok iyi plan yapmasıdır. Hatta B ve C planlarını da ihmal etmeden yapar. Annenin tek kusuru :) kızım, şişko olduğunu kabul etmemesi, balıketli olduğunu iddia etmesi ve Türkiye'deki suların sadece kireçli değil, aynı zamanda çok kalorili olduğunu da söylemesidir.
İşte böyle yavrum, annen ve baban böyle insanlar. İnşallah sen de bizi çok seversin. Biz seni çok seviyoruz, hatta aşığız, senin henüz beş haftalıkken atan o minicik kalbini gördüğümüz andan beri...

2 Ocak 2011 Pazar

Islam is beautiful

Eskisi kadar olmasa da bloglar arasında geziniyorum zaman zaman. Okumaktan zevk aldığım bloglar oluyor. Bir de canımdan bezdirenler. Blogu güzelleştirmek ve zengin göstermek adına eklenen ıvır zıvır kodlar yüzünden bir çok okunası blogdan uzak durmak zorunda kalıyorum. En gıcık kaptıklarım "Islam is beautiful" veya "Travian" pencereleri. Hadi kapatıyorsun bir zahmet ama başka bir yazıya tıklayınca gene açılıyor. Ben de İslamın güzelliğine inanıyorum ama kek tarifi bakarken görünce de olmuyor ki arkadaş. Blogu ilk yaptığımda, ben de hevesle bir sürü şey eklemiştim ama ne bana ne de okuyanlara bir faydası olmadığı için zamanla kaldırdım hepsini.

Eeee askerliğin son dönemine girdik, dışarı çıkınca çok zorlanmaya başladım. Yılbaşı akşamı eve erken dönmek durumunda kaldık, saat dokuz civarında da uyuyup kaldım. Daha fazla evde olmak demek, kitap da okuyamadığım için mecburen televizyona talim etmek demek. Bazen televizyonda izleyecek hiçbir şeyin olmadığı ölü zamanlar oluyor. Özellikle akşam 6-7 sularında sıkıntıdan patlıyorum. O zaman e2'deki Martha Stewart'a takılıyorum. Ya bu Cadılar Bayramı ne kadar önemli birşeymiş yaaa, ne zaman açsam bu hatun aynı bayık sesle cadılar bayramı süslemesi yapıyor. Bir de yemek yaptıkları anlar var ki incelenmesi gerek. Bunları kim seslendiriyor bilmiyorum ama sürekli bir ımhhhh ımhhh sesi var ekranda.

Martha: Hımmm evet Jane, hamura ne koyuyorsun?
Jane: İşin sırrı kerevizde Martha.
Martha: Imhhhh kereviz demek, çok severim. Bahçemde 20 bin kök kereviz var. Nasıl bir tat verecek acaba?
Jane: Immhhhh kesinlikle nefis.
Martha: Sosunda ne olacak?
Jane: Yaban mersini (Maydanoz gibi mübarek, her halta koyuyorlar bunu)
Martha: Immhhhhhhh tatlı ekşi yaban mersini sosuyla bu hamur harika olacak Jane.
Jane: Immhhh yeah!


Bundan beterini de gördüm geçenlerde. NHK World kanalında, Japon bir teyze ve iki salak Amerikalı yemek yapıyorlar. Daha doğrusu teyze yapıyor, bunlar da vokal yapıyor yandan.

- Teyze vok tavaya yağ koyar.
- Oğğğğvvvv fantastic !
- Teyze tavaya iki tane havuç atar.
- I can't believe John, it looks really delicious.
- Teyze tavaya yosun ekler.
- OMG Tony, I want to finish all.
- Oğvvvvvv John, you are right. Have you ever seen something like this dish?
- Oğğğğvvv noooo meeen.

Bunlara fazla birşey değil, bi sucuklu yumurta yapsan tavada, herifçioğulları koşa koşa Atlantik'i geçer yeminle. Sucuklu yumurta dedim de canım çekti yaaa, of yiyemiyorum da. Bi ağız tadıyla aş eremedik kardeşim ya, mantıklı hamile olmak çok zormuş. Canım hamburger çeker, zararlı diye yemem. Canım baklava ister, şekerli diye yiyemem. Şöyle kış ortasında bir erik canım çekse de gece gece eşime bir şehir turu attırsam dedim, hani hamilelik anısı babında, ulan onu da çekmedi canım. İnsan buzdolabında duran portakala aş erer mi yahu :)

Immhhhh portakal, fantastic !