" Bugün semt pazarına gitmek için evimizin karşısındaki dar ve yokuşlu sokaktan geçtim. Sokağın her iki yanında 4-5 katlı apartmanlar. Onların arasında kimbilir kaç senedir orada duran tek katlı bir ev var, daha doğrusu vardı. Duvarları artık yorulmuş, üst üste vurulan boyaları yer yer dökülmüş bir ev.
Bugün o evin yıkıldığını gördüm. Daha birkaç ay öncesine kadar yaşlıca bir teyze pencerenin önünde durup geçenlere bakar, zaman zaman da laf atardı. Bugün evin önünde durdum ve kalıntılarına baktım. Yeşile boyanmış iç duvarlar, pek çok yalnız sohbete gönüllü olmasa da katılmış, bazen en sessiz çığlıklara şahitlik etmiş yorgun duvarlar… Bir zamanlar doğan bir bebeğin mutluluğuyla dolmuş, çocuk sesleriyle çınlamış, belki de bir ölünün dünyadan çekip gittiği odalar… Penceredeki yaşlı kadının kimi zaman yokluk kimi zaman bolluk içinde yemek pişirdiği o ufacık mutfak… Sıcak yaz günlerinde nefes alabildikleri o küçük gizli bahçe. Üstünde asma bulunan o taşlığın üzerindeki sedirde kimler oturdu, kimler güldü ağız dolusu, kimler derdini anlattı, kimler keyifle içti az şekerli kahvesini. Fesleğen, süs biberi, çiçek dikili tenekeler bir köşede. Yaşlı kadın belki de konuşuyordu çiçekleriyle, yalnızlığını anlatıyor ve sularına sevgisini katık ediyordu.
Yoldan geçenler, neden bu yıkıntıya baktığıma bir anlam veremediler büyük ihtimalle. Oysa yanımda durup benimle birlikte baksalardı, o evin hala canlı olduğunu, yıkılan duvarlara inat, anıların taptaze yaşadığını belki onlar da görebilirdi. Ben, yaşananların yaşandığı yerde kaldığına ve sonsuza kadar orada olacağına inanırım. Apartmanlar beni huzursuz eder, tek katlı müstakil evleri sevmem bundandır. Apartmanlarda hayatlar birbirine karışır, anılar birbirine karışır. Aynı çatı altında olsanız da bu sadece fiziksel olarak doğrudur. Hayat apartmanlarda olabildiğince çok kata ve daireye bölünmüştür. Metrekareye bu kadar çok insan düşerken, insanın birbirinden en uzak olduğu yerlerdir onlar. Daracık bir kompartımanda omuz omuza yolculuk etmek zorunda kalan yolcular gibidir apartman dairelerinde biriken anılar. Sıkışmış, birbirine geçmiş, birbirini huzursuz etmiştir. Parfüm kokularına ter ve sigara kokusu karışmıştır. Ben bugün o eve baktım. Yanımdan geçenler de durup baksaydı, çocuk seslerini, bahçede neşe içinde çene çalan komşu kadınları, çaydanlıkta kaynayan suyun fokurtusunu duyabilirlerdi. Yaşlı kadının yaptığı kızartmanın kokusunu içlerine çekebilirlerdi. Evden çıkan son ölünün ardından dökülen gözyaşlarını görebilirlerdi. Ben bugün o eve baktım. O ev halen yaşamaktaydı… 27.12.2008"
O evi bir masal tadında anımsamak üzere ...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder