Geçen bayramı eşimin memleketinde geçirdik. Güzel bir köy ve ben oraya gitmeyi seviyorum. Üstelik börtü böcekten deliler gibi korkmama rağmen, üstelik ben o köye ilk giderken, arabanın önünden bir yılan geçmiş olmasına rağmen. Ne bileyim, insanın halen gidebilecek bir köyü olması ayrıcalıklı bir durum gibi geliyor bana. Hem benim iki köyüm var, biri Emirler, diğeri de çokkk uzaklardaki yemyeşil Koryanam. Bu gece kendi köyümün resimlerine bakmaya cesaret edemedim, dünyanın en yumuşak başlı insanlarından biri olan Şakir Amcamı geçen yıl bugün kaybetmiştik, belki de ondan. O resimler çekilirken amcam sağdı ve yanımızdaydı. Tüm şefkatiyle ve sevgisiyle. Nur içinde yatsın inşallah.
Eşimin köyündeydik geçen bayram, yaşadığımız şehir yaz mevsimini kovalamamışken henüz, biz sonbaharın ta ortasına gitmiştik. Elma mevsimiydi tam, köye gidene kadar geçtiğimiz her yer buna işaret ediyordu. Köyümüzde de elmalar tüm güzellikleriyle daldaydı. Bizim gibi avanak şehirliler için "aaaaaa elmaaaa" ünlemleri normal olsa da, yetiştirenler için artık pek bir anlam ifade etmiyor maalesef. Ne tüketebiliyorlar ne de satabiliyorlar. Yıllardır bir kooperatif lafı var ama harekete geçen yok.
Yaptığımız yürüyüşlerden birinde çektik bu resimleri. Elma bahçelerinin arasında yürüdük, hava yağdı yağacak gibiydi ama bizim hatrımıza bekledi bizi, eve dönene kadar yağmadı. Kendi bahçemizde de elma toplamanın keyfini çıkardık. Vallahi topladım ben de, başardım yani :)
Hepsini toplamak istedim o gün, hepsinden bir ısırık almak. Herbiri ayrı güzeldi ve bahçede ağaçların arasındayken kendimi çok mutlu hissettim. Doğaya dokunmak bir başkaydı, tezgahtan elma seçmek gibi değildi sonuçta.
Üzüm diyarında yiyecek üzüm bulmakta zorluk çeken ben, köydeki üzümlere hasta oldum. Ben tatlı ve çekirdeksiz üzüm sevmiyorum kardeşim. Üzüm dediğin azıcık dilini damağını buracak, kokusu deli edecek, çekirdeğine kadar yedirecek kendisini. İşte köydeki üzümler, gösterişsiz ama alabildiğine lezzetli.
Çocukluğumun tadlarına da rastladım köyde. Her taraf kuşburnu doluydu. Hatis annem zaten toplayıp süper marmelat yapmıştı, ama ben çay yapmak için toplamak isteyince, ellerine dikenler bata bata yolboyu topladı benim için. Annelik böyle birşey sanırım. Biz mutlu oldukça, o acıyan ellerine hiç aldırmadı. Kuşburnularım kurudu bile, ilk demlenenler pek verimli olmadı, hayal ettiğim renkte olmadı ama olsun. Onlara anne eli değdi sonuçta, nokta !
veeee iğde ! Yıllar var belki yemeyeli, hadi bırak yemeyi, görmeyeli ! Çocukken ne çok olurdu iğde, toplayıp yerdik. Unlu unlu, tatlı tatlı ne güzel olurdu. Onun tadını hangi çikolata verebilir ki ? (Belki magnum olabilir :) )
Alıçlar da tüm güzellikleriyle bezemişti dalları. Ekşi sulu tadlarıyla hepimizi tazelemişlerdi o gün.
Aşağıdaki resim, dağa yaptığımız yürüyüş, (yürüyüş mü ??? tırmanış ve hatta sürünüş olmasın) sırasında çekildi. Hevesle çıkılan ilk yokuşlardan sonra bendenizin pili tükendi, son rampada Allah affetsin ama epeyce bir küfür etmiş olabilirim ama bilincimi tamamen kaybetmiştim :))
O bayramdan geriye kalan en güzel şey neydi diye düşününce; en güzeli, sevdiğinin elinden , senin için toplanan böğürtlenleri yemekti sanırım.
ve günün en hoş hatırası, eve dönüş yolunda karşılaştığımız bu sevimli çift oldu. Fotoğraf makinam çantamdaydı ve görmeleri mümkün değildi. Selam verip önlerinden geçiyordum ki, bana "bizim resmimizi çeksene" dediler. Öyle tatlıydılar ki, seve seve yerine getirdim isteklerini. İsimlerini bilmiyorum, Allah onlara uzun ve sağlıklı bir ömür versin inşallah. Hepimize de onlar gibi, birlikte yaşlanmayı ve yıllar sonra böyle aynı güzel gülümsemeyle objektiflere bakmayı nasip etsin.
Üzüm diyarında yiyecek üzüm bulmakta zorluk çeken ben, köydeki üzümlere hasta oldum. Ben tatlı ve çekirdeksiz üzüm sevmiyorum kardeşim. Üzüm dediğin azıcık dilini damağını buracak, kokusu deli edecek, çekirdeğine kadar yedirecek kendisini. İşte köydeki üzümler, gösterişsiz ama alabildiğine lezzetli.
Çocukluğumun tadlarına da rastladım köyde. Her taraf kuşburnu doluydu. Hatis annem zaten toplayıp süper marmelat yapmıştı, ama ben çay yapmak için toplamak isteyince, ellerine dikenler bata bata yolboyu topladı benim için. Annelik böyle birşey sanırım. Biz mutlu oldukça, o acıyan ellerine hiç aldırmadı. Kuşburnularım kurudu bile, ilk demlenenler pek verimli olmadı, hayal ettiğim renkte olmadı ama olsun. Onlara anne eli değdi sonuçta, nokta !
veeee iğde ! Yıllar var belki yemeyeli, hadi bırak yemeyi, görmeyeli ! Çocukken ne çok olurdu iğde, toplayıp yerdik. Unlu unlu, tatlı tatlı ne güzel olurdu. Onun tadını hangi çikolata verebilir ki ? (Belki magnum olabilir :) )
Alıçlar da tüm güzellikleriyle bezemişti dalları. Ekşi sulu tadlarıyla hepimizi tazelemişlerdi o gün.
Aşağıdaki resim, dağa yaptığımız yürüyüş, (yürüyüş mü ??? tırmanış ve hatta sürünüş olmasın) sırasında çekildi. Hevesle çıkılan ilk yokuşlardan sonra bendenizin pili tükendi, son rampada Allah affetsin ama epeyce bir küfür etmiş olabilirim ama bilincimi tamamen kaybetmiştim :))
O bayramdan geriye kalan en güzel şey neydi diye düşününce; en güzeli, sevdiğinin elinden , senin için toplanan böğürtlenleri yemekti sanırım.
ve günün en hoş hatırası, eve dönüş yolunda karşılaştığımız bu sevimli çift oldu. Fotoğraf makinam çantamdaydı ve görmeleri mümkün değildi. Selam verip önlerinden geçiyordum ki, bana "bizim resmimizi çeksene" dediler. Öyle tatlıydılar ki, seve seve yerine getirdim isteklerini. İsimlerini bilmiyorum, Allah onlara uzun ve sağlıklı bir ömür versin inşallah. Hepimize de onlar gibi, birlikte yaşlanmayı ve yıllar sonra böyle aynı güzel gülümsemeyle objektiflere bakmayı nasip etsin.
2 yorum:
Arzu oralar seninle daha güzel.
böyle mutlu yaşlı çiftler gördükçe içim bi tuhaf oluyo :|
Yorum Gönder