Cumartesi ve pazar gününü bir eğitim sebebiyle çalışarak geçirdim. Pazar akşam saatlerinde buna bağlı olarak "naz " seviyemde ciddi bir artış meydana geldi :) Eşim akşamüzeri beni almaya geldiğinde, lazanyasının nazlanma potansiyelindeki artışı farkedince, beni hemen attalara götürdü. Yemekten sonra Book of Eli (Tanrı'nın Kitabı) filmine girdik.
Film, son derece etkileyici bir sahneyle başladı. Nefesimi tutarak izledim ilk dakikaları. Film hemen sardı ikimizi de. Klişeleşmiş kıyamet sonrası senaryolarından biri mi diye endişelenmiştim ama hem Denzel Washington'ın oyunculuğu hem filmde kullanılan renkler hem de süper müzikler sayesinde yanıldığımı anladım. Film, Hristiyanlık propagandası mı yapıyor acaba diye düşünenler varsa, cevabım hayır. Film, din kavramı üzerinde duruyor. İnsan topluluklarının, herşeylerini kaybettiklerinde sığınabilecekleri bir dini inanışın gerekliliği çok güzel vurgulanıyor. Buna karşılık, dini kullanarak insanlar üzerinde baskı kurmak isteyenler de mevcut ve bunun nasıl tehlikeli bir olgu olduğunu bir kez daha görüyorsunuz. (Bu mesajım, bunun aynısını bize yaşatan din tüccarı siyasetçilere) Filmin final sahneleri de sürprizlerle dolu ve çok etkileyici.
Filmde çok etkileyici diyaloglar var. Bugün fütursuzca tükettiğimiz kaynaklar için, filmde insanların birbirlerini öldürmesine yapılan vurgular, aklıma sıkça Hayrettin Karaca'yı getirdi. İhtiyaçlarımızdan fazlası için dünyayı yokediyoruz diye haykırışını düşünüyorum. Evet, insan bir tas çorba ve suyla da doyurabilir karnını, bir elbiseyi de yıllarca giyebilir. Ama şu doymak bilmez egomuzun yüzünden herşeyi berbat ediyoruz.
Bugünlerde sinemaya gidecekseniz, farklı birşeyler izleyeyim derseniz, Tanrı'nın Kitabı'nı düşünmekte yarar var. Halen nefes almakta zorlanan blog yazarınız şimdi papatya ve nane buğusu yapmak üzere izin istiyor ve hatta hemencecik kaçıyor. Pai pai :)
4 yorum:
Canım kurabiyeyi sormuşsun eğer yapmayı düşünüyorsan mutlaka pirinçunuyla denemeni tavsiye ederim çünkü lezzeti süper oluyor nişastalı hiç denemedim...kocaman sevgiler
Tamam, öyle deneyeyim o zaman. Çok teşekkür ederim.
filimle birlikte önemli bir konuya değinerek bize bahşedilen kaynakları nasıl hoyratca kullandığımız yok ettiğimize bağlamışsınız. hoyratca kullanıyor ve yok ediyoruz havayı suyu ve toprağımızı sevgi ve dostlukla..
Hiçbir şeyden vazgeçmeden herşeyin eskisi gibi olmasını istiyoruz ama denge denen birşey var. Dünyanın bir bölümü açlık ve susuzluktan kıvranırken, bir bölümü de zayıflayabilmek için milyarlarca dolar harcıyor. Oysa ihtiyaçlarımız basit aslında ve herkes gerektiği kadarını aldığında kimsenin aç kalması imkansız. Ama ayarlarımız öyle değişmiş ki, bunu kabullenmekte zorluk çekiyoruz. Filmde susuzluk ve banyo yapamamalarından çok etkilenmişim mesela, gelir gelmez banyoya attım kendimi. Off farkında olmak da işe yaramıyor, alışkanlıkları bırakmak gerekiyor. Çocukluğumuzdaki gibi idareli yaşadığımız günleri özlüyorum. Sevgili Bilge, hoşgeldiniz ve teşekkürler destekleyen yorumunuz için.
Yorum Gönder